Ülkemizin iç karartan koyu, kirli renklerinden biraz uzaklaşalım diye size huzur dolu mavi bir post hazırladım, en az Göcek kadar masmavi...
(Aslında bu yazıyı daha önce hazırlamıştım ama yayınlamaya fırsat olmadı. Dün gece, ne yazmışım, nerede kalmışım diye bi bakayım dedim, vallahi içim açıldı. Ne güzel bir ülkede yaşıyoruz biz... o kadar şanslıyız ki aslında. Ama maalesef bu güzel renklerin tadını çıkaramadan karanlıklarla boğuşup duruyoruz çoğu zaman. Neyse boşverelim karanlıkları da renkli Likya turumuza devam edelim kaldığımız yerden )
Bir çoğumuz Göcek'in adını ilk defa Turgut Özal'ın mayolu görüntüleri eşliğinde çıkan haberlerden duymuşuzdur herhalde :) Rahmetli Özal, eşi Semroşuyla Göcek'in koylarında denize girermiş hep, ben çocuktum detayları pek hatırlamıyorum ama o mayolu görüntülerini hatırlıyorum biraz. (Hafızamda böyle görüntüler niye kaldıysa artık :) )
Kimileri "Turgut Özal yüzünden Göcek civarında el değmemiş koy kalmadı, ipini koparan Göcek'e demir attı" diyerek Özal'ı suçlarken; kimileri de "Turgut Özal iyi ki erken davranıp Göcek koylarını diğerlerinden önce keşfetti ve oraları Milli Park yaptı da o gün bugündür betonlaşmadan korunabildiler " diyerek ona minnet duyar. Hangi taraf haklı o tartışılır ama Göcek'in bilinirliliği Turgut Özal ile artmıştır diyebiliriz herhalde.
Göcek daha sonraları da milyon dolarlık yatların doluştuğu limanıyla ülkemiz ve dünya turizminde de bugünkü şöhretine kavuşmuş. Limandaki teknelerden insan gözlerini alamıyor gerçekten, müthiş bir ekonomi dönüyor Göcek limanında.
Ayy durun ya; yatlar, limanlar, mayolu Özallar derken gezi rotamızı açıklamadan direkt daldım Göcek'e ben :) ama başlıktan da anlamışsınızdır herhalde 2.günümüzün rotasını. Sabah, otelden otobüsümüze atlayıp Göcek'e geldik. Oradaki milyon dolarlık yatlara baka baka turumuzun bizim için ayarladığı mütevazi tipik Akdeniz teknesine binerek Fethiye Körfezi'nde yer alan adaları, koyları gezdik. Sonra tekrar Göcek'e dönüp serbest zamanda bu renkli güzel beldeyi gezip otobüsümüze atlayıp otele geri döndük. Ne güzel anlattım işte bir çırpıda :) tamamen bu kadar oldu gezimiz işte, he bir de tabi gece ekstra olarak, Fethiye barlar sokağındaki Mango Bar'a gittik, meşhur Pasha'yı izlemeye :)
Bu özetten sonra fotolarla renklendirerek 2.gün programımızı anlatmaya başlayabilirim şimdi.
Ama önce gezdiğimiz yerleri kafamızda net canlandırabilmek için Fethiye Körfezi haritasına bakalım mı?
Görüldüğü gibi Fethiye Körfezi'nde bir çok koy ve ada var. Biz Göcek'ten hareket ettik ama hangi koyda yüzdük, hangisini transit geçtik çok emin değilim :) elimdeki fotoğrafları seriyorum ortaya. Artık fotoğraflardan çıkarmaya çalışacağım nerelere uğradığımızı :)
Bildim bunu bildim! Yassıcalar burası :)
İlk yüzme molamızı Yassıcalar'da verdik. Haritada da görüldüğü gibi minik minik adacıklardan oluşuyor Yassıcalar. Eski denizciler tek tek isim vermek yerine hepsine birden Yassıcalar demiş ve de öylece kalmış ismi bu adacıkların. Yassıca adası doğal bir plaj görünümünde, hatta Kumburnu Plajı'na benzetilmekte ve adanın uç kısmında doğal bir havuz görünümünde sığ bir alan var çocuklar ve yüzme bilmeyenler için.
İztuzu plajında yaptığım gibi kendimi hemen denize atmadım merak etmeyin. :) Önce etraftan güzel kareler yakalamaya çalıştım, bir de ada o kadar küçük ve sevimli ki gezmek istedim.
Denizin berraklığı...
Rehberimiz en uç noktadaki tepeyi işaret ederek oraya çıkıp kartpostallık fotoğraflar çekebileceğimizi söyledi. Ben de araştırmacı bir blogger olarak o tepeye tırmandım ve şu kareleri yakaladım.
Ne kadar güzel değil mi?
Kartpostal yapmaya çalıştım :)
Peki bu nasıl hım?
E artık yüzmeyi hakettim galiba :)
Bacakları uzun biri, adadan adaya adım atarak çok rahat zıplayabilecek gibi yakın görünüyor adalar birbirine :) Yarım saatten fazla yüzebiliyorsanız Yassıcalar Koyu'ndaki bu minik adacıkların hepsine ayak basabilirsiniz herhalde. Ben çabuk yoruluyorum, denemedim :) Daha doğrusu bunu yapmak geç geldi aklıma. Bir adacığı gözüme kestirdim ama, tam niyetlendiğim sırada teknemizin "toparlanın artık" düdüğü öttü ve toparlanıp tekneye koşturmak zorunda kaldık :)
Biz ilknur'la daha çok, kıyıda selfie çekmece oynadık :) İlknur selfie çubuğu almıştı da onu denedik.
Daha sonra da...
İşte orası biraz karışık :) Büyük bir ihtimalle Akvaryum Koyu'nda 2. molamızı verdik. Yemek ve yüzme molası olduğu için uzun bir molaydı bu. Tersane koyu, Kızıl ada, Bedri Rahmi koyu... Buralara hep uğradık ama nereye ne zaman uğradık karışmış olabilir. Önemli de değil zaten. Önemli olan bu koyların hepsinin farklı bir cennet köşesi olması. Bakınız:
Turda geçirdiğimiz 5 gün boyunca gözlerimize bulanan manzara işte şu yukardaki kare gibiydi. Gözünüzün önünden hiç ayırmak istemeyeceğiniz mavi...Hep mavi...
Ve koylarda, kendini tekneden atan maviye hasret insancıklar..
O zaman sıradaki şarkı Göksel'den hepimize gelsin "Denize bıraksam kendimiiii, kumlara uzatsam gölgeniiiii, havada umut ruhum firar, güneşte kurutsam kalbimiiiiiiiiiii" ben youtube'dan yüklemeye üşendim şimdi ama, gidin siz bulun dinleyin benim için olur mu? :) bir de benden dinleyemediğiniz için şükredin :)
Bakın burayı da hatırlıyorum: Taşyaka. Diğer bir ismiyle Bedri Rahmi koyu. Nereden mi hatırlıyorum? Bakın ileride Bedri Rahmi'nin kayanın üzerine çizdiği balık resmi var. Evet buradan görmek çok zor, durun zoomlayım hemen.
Görüyorsunuz değil mi balığı? Nasılım ama hizmette sınır yok :) Hadi hikayesini de anlatayım size: Bu resmi Bedri Rahmi 1974 yılında çıktığı mavi yolculuk sırasında kendisinden bir iz kalsın diye yapmış. Büyük bir kayanın üzerine ana çerçevesi balık gibi görünen aslında içinde 6 hayvan tasviri bulunan bu resmi görebilmek için biraz yanaştık. Resmin içindeki hayvanları net göremedik ama.
Domuz adası, Tersane adası, Kızıl ada, Zeytin adası ve daha nicesi... hepsini gezdik böyle. Ve körfezde dönüş yoluna geçip, Göcek limanı'nda tekneye bindiğimiz noktaya geri döndük. Sonra da insanın içinde, evine dönmüş hissi uyandıran bu sevimli beldeyi gezmemiz için serbest zaman verildi bize.
Tabi lüks teknelere baka baka bindiğimiz tekneden tekrar lüks teknelere baka baka indik.
Bunlar da tipik Akdeniz tekneleri
İşte turlarda en sevdiğim an. Serbest zamannnn! :)
Serbest zaman deyince, kiminin aklına alışveriş, kiminin aklına oturup bir yerde çay kahve içmek, kiminin aklına da etrafı dolaşıp fotoğraf çekmek gelir.
İlknur'un aklına da selfie çekmek geliyor işte :)
Çıkardı selfie çubuğunu ve komik pozlar vermeye başladı. E biz de boş durmadık tabi, serbest zaman sonuçta, istediğimi yapabilirim değil mi ama? :)
Sonra da kızıyo bana "çekme beni öyle gizli gizli" diye.
Ama ikuşum bak ne güzel çekmişim ya. Sanat yapıyoruz burada herhalde, yanlardan çalı çırpı, çiçekler falan şey ettiriyoruz. Ne güzel çekmişim ya, vallahi çok beğendim bu kareyi. Umarım ben de fotoğraflarımı böyle güzel çeken birileriyle bir gün tatile gidebilirim :)
Bu gezimde de bunu öğrendim: yakın planda biraz çalı çırpı, çiçek falan olsun foto güzelleşiyor. Siz de farkettiniz sanırım öğrendiğimi :)
Canınız sıkılmasın diye fotoların altına bir şeyler yazayım diyorum ama ne yazacağımı şaşırdım. Bakın işte siz :)
Şu motorlar çok cici ya!
Göcek'in çarşısına da dalalım biraz. Zaten havada asılı renkli lambalar insanı davet ediyor. (Lambalar için koymuştum bu fotoyu ama burada da İlknur'u selfie çekerken yakalamışım :)
İlknur'un Selfi maceraları hızla devam ediyor:)
Renk varsa hayat da vardır.
Bu da tur rehberini aramıza almayı unuttuğumuz toplu fotoğrafımız :)
Görüldüğü gibi reklama açığım. :) (Not: bu gezi sponsorsuz gerçekleşmiştir.)
Fotoğraf molasından sonra tekrar otobüse atladık ve otelimize doğru dönüş yoluna devam ettik. Yolculuk sırasında ertesi günkü program açıklandı. Sabahtan Saklıkent'e gidecek ve daha sonra Kalkan, Kaş, Batıkşehir, Kekova gibi büyülü yerlerin olduğu bölgeyi gezecekmişiz.
Ayrıca 2 gün sonraki yamaç paraşütü ekstra programına katılacak olanların isimleri alındı. Ben, fiyatı yüzünden hayır dedim. Rehberin "ölmeden önce yapılması gerekenler listesi" konusunu açması bile fikrimi değiştirmedi o gün. Bir yandan "Mayıs gibi gelirim, hem daha ucuz olur hem de bulutların içinden atlarım" falan diye düşünüyordum bir yandan da ismini yazdıran 13 kişiye imrenip bi daha Fethiye'ye gelir miyim ki? diye kendi kendime sorular soruyordum. Ah canım ya kıyamam kendime, ne gel gitler yaşadım sormayın. (Tabi sonunda ne olduğunu biliyorsunuz. Aaaa bilmiyor musun? O zaman şunu okumadın sen! :) Dur şimdi tıklama, sonra okursun. Önce bu yazıyı bitir, zaten az kaldı. )
Yani cancağızım, masmavi bir günün ardından otelimize sağ salim vardık, odalarımıza çekilip hazırlandık, yemeğimizi yedik sonra da Fethiye gecelerine akarak Mango Bar'da Fethiye'nin meşhur Pasha'sını dinlemeye gittik ve çok eğlendik.
Ay mutlu son gibi oldu bu final :) ama durun daha bitmediiiii. Devamı kısa bir süre sonra bu blogda.Takipte kalın!
(Aslında bu yazıyı daha önce hazırlamıştım ama yayınlamaya fırsat olmadı. Dün gece, ne yazmışım, nerede kalmışım diye bi bakayım dedim, vallahi içim açıldı. Ne güzel bir ülkede yaşıyoruz biz... o kadar şanslıyız ki aslında. Ama maalesef bu güzel renklerin tadını çıkaramadan karanlıklarla boğuşup duruyoruz çoğu zaman. Neyse boşverelim karanlıkları da renkli Likya turumuza devam edelim kaldığımız yerden )
Bir çoğumuz Göcek'in adını ilk defa Turgut Özal'ın mayolu görüntüleri eşliğinde çıkan haberlerden duymuşuzdur herhalde :) Rahmetli Özal, eşi Semroşuyla Göcek'in koylarında denize girermiş hep, ben çocuktum detayları pek hatırlamıyorum ama o mayolu görüntülerini hatırlıyorum biraz. (Hafızamda böyle görüntüler niye kaldıysa artık :) )
Kimileri "Turgut Özal yüzünden Göcek civarında el değmemiş koy kalmadı, ipini koparan Göcek'e demir attı" diyerek Özal'ı suçlarken; kimileri de "Turgut Özal iyi ki erken davranıp Göcek koylarını diğerlerinden önce keşfetti ve oraları Milli Park yaptı da o gün bugündür betonlaşmadan korunabildiler " diyerek ona minnet duyar. Hangi taraf haklı o tartışılır ama Göcek'in bilinirliliği Turgut Özal ile artmıştır diyebiliriz herhalde.
Göcek daha sonraları da milyon dolarlık yatların doluştuğu limanıyla ülkemiz ve dünya turizminde de bugünkü şöhretine kavuşmuş. Limandaki teknelerden insan gözlerini alamıyor gerçekten, müthiş bir ekonomi dönüyor Göcek limanında.
Ayy durun ya; yatlar, limanlar, mayolu Özallar derken gezi rotamızı açıklamadan direkt daldım Göcek'e ben :) ama başlıktan da anlamışsınızdır herhalde 2.günümüzün rotasını. Sabah, otelden otobüsümüze atlayıp Göcek'e geldik. Oradaki milyon dolarlık yatlara baka baka turumuzun bizim için ayarladığı mütevazi tipik Akdeniz teknesine binerek Fethiye Körfezi'nde yer alan adaları, koyları gezdik. Sonra tekrar Göcek'e dönüp serbest zamanda bu renkli güzel beldeyi gezip otobüsümüze atlayıp otele geri döndük. Ne güzel anlattım işte bir çırpıda :) tamamen bu kadar oldu gezimiz işte, he bir de tabi gece ekstra olarak, Fethiye barlar sokağındaki Mango Bar'a gittik, meşhur Pasha'yı izlemeye :)
Bu özetten sonra fotolarla renklendirerek 2.gün programımızı anlatmaya başlayabilirim şimdi.
Ama önce gezdiğimiz yerleri kafamızda net canlandırabilmek için Fethiye Körfezi haritasına bakalım mı?
Görüldüğü gibi Fethiye Körfezi'nde bir çok koy ve ada var. Biz Göcek'ten hareket ettik ama hangi koyda yüzdük, hangisini transit geçtik çok emin değilim :) elimdeki fotoğrafları seriyorum ortaya. Artık fotoğraflardan çıkarmaya çalışacağım nerelere uğradığımızı :)
Bildim bunu bildim! Yassıcalar burası :)
İlk yüzme molamızı Yassıcalar'da verdik. Haritada da görüldüğü gibi minik minik adacıklardan oluşuyor Yassıcalar. Eski denizciler tek tek isim vermek yerine hepsine birden Yassıcalar demiş ve de öylece kalmış ismi bu adacıkların. Yassıca adası doğal bir plaj görünümünde, hatta Kumburnu Plajı'na benzetilmekte ve adanın uç kısmında doğal bir havuz görünümünde sığ bir alan var çocuklar ve yüzme bilmeyenler için.
İztuzu plajında yaptığım gibi kendimi hemen denize atmadım merak etmeyin. :) Önce etraftan güzel kareler yakalamaya çalıştım, bir de ada o kadar küçük ve sevimli ki gezmek istedim.
Denizin berraklığı...
Rehberimiz en uç noktadaki tepeyi işaret ederek oraya çıkıp kartpostallık fotoğraflar çekebileceğimizi söyledi. Ben de araştırmacı bir blogger olarak o tepeye tırmandım ve şu kareleri yakaladım.
Ne kadar güzel değil mi?
Peki bu nasıl hım?
E artık yüzmeyi hakettim galiba :)
Bacakları uzun biri, adadan adaya adım atarak çok rahat zıplayabilecek gibi yakın görünüyor adalar birbirine :) Yarım saatten fazla yüzebiliyorsanız Yassıcalar Koyu'ndaki bu minik adacıkların hepsine ayak basabilirsiniz herhalde. Ben çabuk yoruluyorum, denemedim :) Daha doğrusu bunu yapmak geç geldi aklıma. Bir adacığı gözüme kestirdim ama, tam niyetlendiğim sırada teknemizin "toparlanın artık" düdüğü öttü ve toparlanıp tekneye koşturmak zorunda kaldık :)
Biz ilknur'la daha çok, kıyıda selfie çekmece oynadık :) İlknur selfie çubuğu almıştı da onu denedik.
Daha sonra da...
İşte orası biraz karışık :) Büyük bir ihtimalle Akvaryum Koyu'nda 2. molamızı verdik. Yemek ve yüzme molası olduğu için uzun bir molaydı bu. Tersane koyu, Kızıl ada, Bedri Rahmi koyu... Buralara hep uğradık ama nereye ne zaman uğradık karışmış olabilir. Önemli de değil zaten. Önemli olan bu koyların hepsinin farklı bir cennet köşesi olması. Bakınız:
Turda geçirdiğimiz 5 gün boyunca gözlerimize bulanan manzara işte şu yukardaki kare gibiydi. Gözünüzün önünden hiç ayırmak istemeyeceğiniz mavi...Hep mavi...
Ve koylarda, kendini tekneden atan maviye hasret insancıklar..
Bakın burayı da hatırlıyorum: Taşyaka. Diğer bir ismiyle Bedri Rahmi koyu. Nereden mi hatırlıyorum? Bakın ileride Bedri Rahmi'nin kayanın üzerine çizdiği balık resmi var. Evet buradan görmek çok zor, durun zoomlayım hemen.
Görüyorsunuz değil mi balığı? Nasılım ama hizmette sınır yok :) Hadi hikayesini de anlatayım size: Bu resmi Bedri Rahmi 1974 yılında çıktığı mavi yolculuk sırasında kendisinden bir iz kalsın diye yapmış. Büyük bir kayanın üzerine ana çerçevesi balık gibi görünen aslında içinde 6 hayvan tasviri bulunan bu resmi görebilmek için biraz yanaştık. Resmin içindeki hayvanları net göremedik ama.
Domuz adası, Tersane adası, Kızıl ada, Zeytin adası ve daha nicesi... hepsini gezdik böyle. Ve körfezde dönüş yoluna geçip, Göcek limanı'nda tekneye bindiğimiz noktaya geri döndük. Sonra da insanın içinde, evine dönmüş hissi uyandıran bu sevimli beldeyi gezmemiz için serbest zaman verildi bize.
Tabi lüks teknelere baka baka bindiğimiz tekneden tekrar lüks teknelere baka baka indik.
Bunlar da tipik Akdeniz tekneleri
İşte turlarda en sevdiğim an. Serbest zamannnn! :)
Serbest zaman deyince, kiminin aklına alışveriş, kiminin aklına oturup bir yerde çay kahve içmek, kiminin aklına da etrafı dolaşıp fotoğraf çekmek gelir.
İlknur'un aklına da selfie çekmek geliyor işte :)
Çıkardı selfie çubuğunu ve komik pozlar vermeye başladı. E biz de boş durmadık tabi, serbest zaman sonuçta, istediğimi yapabilirim değil mi ama? :)
Sonra da kızıyo bana "çekme beni öyle gizli gizli" diye.
Ama ikuşum bak ne güzel çekmişim ya. Sanat yapıyoruz burada herhalde, yanlardan çalı çırpı, çiçekler falan şey ettiriyoruz. Ne güzel çekmişim ya, vallahi çok beğendim bu kareyi. Umarım ben de fotoğraflarımı böyle güzel çeken birileriyle bir gün tatile gidebilirim :)
Bu gezimde de bunu öğrendim: yakın planda biraz çalı çırpı, çiçek falan olsun foto güzelleşiyor. Siz de farkettiniz sanırım öğrendiğimi :)
Canınız sıkılmasın diye fotoların altına bir şeyler yazayım diyorum ama ne yazacağımı şaşırdım. Bakın işte siz :)
Göcek'in çarşısına da dalalım biraz. Zaten havada asılı renkli lambalar insanı davet ediyor. (Lambalar için koymuştum bu fotoyu ama burada da İlknur'u selfie çekerken yakalamışım :)
Renk varsa hayat da vardır.
Aaaa şapkacı! Durun, kendime şapka alayım bir tane.
Bunu alayım, kıyafetime de uydu di mi? :) Tamam şapkamızı aldık, serbest zamanımız da doldu. Otobüse koşturalım hemen, artık otele dönüyoruz.
Ve dönüş yolunda her geçenin fotoğraf molası verdiği Katrancı koyu...
Biz de fotoğraf molası verdik hemen. Kadir bizi, biz de Kadir'i çektik :)
Şapkam ne güzel di mi ya? :))Bu da tur rehberini aramıza almayı unuttuğumuz toplu fotoğrafımız :)
Görüldüğü gibi reklama açığım. :) (Not: bu gezi sponsorsuz gerçekleşmiştir.)
Fotoğraf molasından sonra tekrar otobüse atladık ve otelimize doğru dönüş yoluna devam ettik. Yolculuk sırasında ertesi günkü program açıklandı. Sabahtan Saklıkent'e gidecek ve daha sonra Kalkan, Kaş, Batıkşehir, Kekova gibi büyülü yerlerin olduğu bölgeyi gezecekmişiz.
Ayrıca 2 gün sonraki yamaç paraşütü ekstra programına katılacak olanların isimleri alındı. Ben, fiyatı yüzünden hayır dedim. Rehberin "ölmeden önce yapılması gerekenler listesi" konusunu açması bile fikrimi değiştirmedi o gün. Bir yandan "Mayıs gibi gelirim, hem daha ucuz olur hem de bulutların içinden atlarım" falan diye düşünüyordum bir yandan da ismini yazdıran 13 kişiye imrenip bi daha Fethiye'ye gelir miyim ki? diye kendi kendime sorular soruyordum. Ah canım ya kıyamam kendime, ne gel gitler yaşadım sormayın. (Tabi sonunda ne olduğunu biliyorsunuz. Aaaa bilmiyor musun? O zaman şunu okumadın sen! :) Dur şimdi tıklama, sonra okursun. Önce bu yazıyı bitir, zaten az kaldı. )
Yani cancağızım, masmavi bir günün ardından otelimize sağ salim vardık, odalarımıza çekilip hazırlandık, yemeğimizi yedik sonra da Fethiye gecelerine akarak Mango Bar'da Fethiye'nin meşhur Pasha'sını dinlemeye gittik ve çok eğlendik.
Ay mutlu son gibi oldu bu final :) ama durun daha bitmediiiii. Devamı kısa bir süre sonra bu blogda.Takipte kalın!
Öncelikle bir yanlışı düzeltmek isterim; oranın adı Barlar Sokağı değil, Paspatur. Geçen yorumda suyundan içenin ayrılamayacağını söylediğim :) Öyle diyorlar yani. Eskiden su varmış cidden içilebilen.
YanıtlaSilGöcek koyları çok iyidir de kendisini pek sevmem. Ne bileyim, orası bana ruhunu kaybetmiş gibi geliyor. Arkadaşla bir kere Bmw 3.20 kiralayıp dolaşırken Göcek'e gitmiştik ( i20 kiralayalım diye gidip tanıdık vasıtasıyla nerede aynı fiyata kiralamıştık), para var huzur var geyiği yapıyorduk, tam o sırada yanımıza bir Ferrari, bi' Bentley gelince arabayı şöyle Migros'un arkasına saklayalım demiştik :) Bu da böyle bir anımdı işte.
Duydum Paspatur'u ama ben Paspatur'u genel olarak çarşının ismi diye anlamıştım. Bildiğim kadarıyla 4-5 sokaktan oluşan o çarşıya genel olarak bu isim veriliyor. işte o sokaklardan birinde de barlar olduğu için barlar sokağı dedim :) bizde alışkanlıktır ya barların yoğunlukta olduğu yere barlar sokağı deriz hep, ondan :) Göcek maceran bence eğlenceli geçmiş, küsme Göcek'e sen :) o arabalardan birinden Gülşen'in inme ihtimali de vardı üstelik :) Şaka bi yana, cidden beğendim ben Göcek'i.
SilDoğru biliyorsun, komple o bölge Paspatur :) Küslük yok aramızda da pek hazetmem :)
SilBeni şuan buraya atabilir misiniz canım ülkemin güzellikleri, pazartesi okul yerine buraya gitmek istiyorum :))
YanıtlaSilKeşke böyle olağanüstü bir güce sahip olsam da istediğimi istediğim yere atabilsem :)
Sil:))
SilMerhabalar! Ben Psikolog Abla. Sizin için burdayım artık. Her zaman her konuda danışabileceğiniz bir psikolog ablanız olduğunu unutmayın! :)
YanıtlaSilpsikologabla.blogspot.com
son günlerdeki ruh halimi ben de beğenmiyorum da bu kadar çabuk duyulmasına şaşırdım, doktor çağırmışlar bana:))) psikolog abla unutmayız tamam:))
SilGayet iyi ve hayat dolu görünüyorsunuz :)) Umarım hep böyle olursunuz. Eğer çaresiz hissettiğiniz bir an gelir de danışmak isterseniz psikolog ablanız devreye girer :) Hep mutlu kalın sevgiler...
SilÇok güzel bir tatil olmuş :)
YanıtlaSilvay beee bu geziyi yapcam ben de not aldım ya ne müthiş yerler yaaa :)
YanıtlaSilYap tabi deepim yaaa :)
Sil