Wikipedia

Arama sonuçları

30 Aralık 2017 Cumartesi

Hoşgeldin 2018


En son yeni yıl yazısını 2016'ya girerken yazmışım. Ama değişiklik olsun diye 2015'e ithafen yazmayı tercih etmişim. Güzel bir yıldı benim için çünkü, bol gezmeli, sağlıklı ve mutlu bir yıldı. Annemin dizlerinin dibindeydim. Gökhan'la yeni tanışmıştık bir de. Annemi kaybedeceğim içime doğmuş gibi 2015 hiç bitmesin istemişim sanki. Tuhaf...

Bu yıl 2018 i güzel karşılamak istedim. Yılbaşı ağacı bile aldım. Noel baba şapkası, süsler falan. Evi de bir güzel temizledim. Kısmetse hiç sevmememe rağmen kabak tatlısı bile yapacağım yarın bereket olsun diye. Annem gibi...

Sevim Damla'nın ilk yılbaşısı olacak bu yıl, Allah kısmet ederse onunla her sene böyle güzel karşılamak istiyorum yeni yılı. Böyle hatırlasın hep.

2017'yi de güzel uğurlamış oluruz diye düşündüm hem de. 2017 bana yaşama sevincimi yani kızımı verdi çünkü ona minnettarım. Hamişlik ve doğum anılarımı barındırıyor, hep hatırlayacağım kendisini :)

Sanırım bu yazı, yılın son postu olacak ve 24'te kalmış olacağım. 2018'de hepimize sağlık, mutluluk, şans, huzur, para, iyilik, güzellik gibi dileklerimin yanında bloguma da bol postlu bir yıl diliyorum ayrıca :)

Neyse efendim, uzun lafı kısası; herkese en az kızımın gülücükleri kadar güzel bir yıl diliyorum :)

11 Aralık 2017 Pazartesi

Canım Annem'e

Canım annem;
25 Kasım'da buralardan göçeli tam bir yıl oldu.  Ve sen, bir yıldır gözümde her an akmaya hazır bir damla olarak kaldın aslında, burnumda hiç geçmeyen sızı, boğazımda ölene kadar benimle kalacak düğüm, yüreğimde de asla sönmeden yanan bir ateş olarak yaşamaktasın zaten.

Ve ben ne zaman ki tek başıma kalsam, burnum o sızıdan kırılıyor, gözlerimdeki o damla sele dönüşüyor, boğazımdaki düğüm beni boğuyor, yüreğimdeki ateş de harlanıyor ve senin yokluğunu tepeden tırnağa yeniden hissediyorum. Bu yüzden artık yalnız kalamıyorum.

Acın, söylenenlerin aksine zamanla azalmadı. Böyle, hiçbir şey olmamış gibi yaşadığıma, yeri geldiğinde güldüğüme, hatta geleceğe dair hayaller kurduğuma bakma. Ben vakit gelince sana kavuşacağımı bilerek yaşıyorum annem. Yoksa dayanmak mümkün değil ki yokluğuna. Boşluğun o kadar büyük, o kadar doldurulamaz ki... Ve ben o boşlukta sensizlikten o kadar boğuluyorum ki...

Anlatmak istediğim çok şey var;

sesini özledim meselâ, muhabbetini özledim, kahkahanı, esprilerini, birlikte aynı şeylere gülmeyi, öfkelenmeni... ne bileyim karşılıklı kahve içmeyi, kahve fincanını tutuşunu bile o kadar özledim ki...

Sonra; yemek yaparken seni izlemeyi, beraber iş yapmamızı, alışverişe çıkmamızı, birlikte tv izlemeyi, sinemaya gitmeyi... Bir yere gittiğimde beni sürekli arayıp ne zaman döneceğimi sormanı, telefonumun "Annem" diye çalmasını, mercimekli köfteni, domatesli pilavını, rahat yiyelim diye karpuzu, çekirdeklerini ayıklayarak doğrama inceliğini, uyuduğumda üstümü örtmeni, benim için endişelenmeni...

Meğer hepsi ne kıymetliymiş de bilememişim güzel annem.

Şimdi aynı endişeleri ben de Damla için yaşıyorum. Ben sen oldum sanki, Damla da ben...

Ve evet Damla, çok istediğin ama göremediğin torunun. Şimdi ona hep seni anlatıyorum annem. Tam da senin istediğin gibi bir bebek oldu. Ona her baktığımda diyorum ki "ah anacığım olsaydın da görseydin çıldırırdın herhalde"

Sen hep derdin ya; "Ben hep Aynur'un torunlarını seviyorum, kendi torunlarımı ne zaman seveceğim?" diye, biliyor musun şimdi de teyzem senin torununu seviyor annem, Damla da onu çok seviyor, onların ilişkisi bana da iyi geliyor, sanki sen seviyormuşsun gibi...

Canım annem, bunları anlatıyorum belki özlemim bir nebze de olsa azalır diye, yoksa bizi izlediğini, bizimle olduğunu biliyorum, böyle düşünmesem yaşayamam çünkü.

Neyse, uzun lafın kısası; seni çok özledim güzel annem...

(Amacım 25 Kasım'da bitirmekti ama yazarken her satırında ağlama krizine tutulduğum için bu yazıyı bitirmek bugüne kısmetmiş.  )


4 Aralık 2017 Pazartesi

Aile Arasında

Aile Arasında; Gülse Birsel'in elinden çıkan, Engin Günaydın ve Demet Evgar'ın oyunculuk anlamında döktürdüğü, pek çok sahnesinin salonda gülmeyen insan bırakmadığı sıcacık bir aile komedisi.

Vizyona girer girmez Damla'yı teyzeme bırakıp koşa koşa izlemeye gittik. Gülse Birsel'in kaleminden  çıktıysa muhakkak güzeldir diye düşünmüştüm ki gerçekten de öyleydi.

Güldüğüm, beni benden alan pek çok sahnesi var; "Adana'daki ayran", "evli-mutlu-çocuklu" ve "kız isteme" sahneleri aklıma ilk gelen hatta aklımdan hiç çıkmayan sahnelerdi ( düşünüp düşünüp gülüyorum da o sahneleri :) ) Hani Kemal Sunal'ın ezberlediğimiz sahneleri vardır ya, işte onlar gibi olacak cinsten sahnelerdi. Tabi, şu an aklıma gelmeyen sahneler de vardır elbette çok güldüğüm ama bir daha izlemem gerek hepsini ezberlemek için.  Vaktim olsaydı bir daha giderdim inanın.

Filmde ayrıca çok orijinal tipler de vardı ki gülmek için sadece onlara bakmak da yetiyordu. Örneğin Gülümser, örneğin Leyla... :)

Film "aile olmak için kan bağı olmaya gerek yok" gibi bir mesaj da veriyor ama bırakın mesajı falan, hayatın sıkıcılığından kısa bir süreliğine uzaklaşıp sadece gülmek ve mutlu olmak için gidin derim ben. İnanın çok iyi geliyor.