Geçtiğimiz haftasonu arkadaşlarla Salacak'ta kahvaltı yaptık. (Gittiğimiz mekan: 5.Cadde, Fiyat: fırsat kuponlarıyla 27,50-TL, Lezzet: vasat)
Vasat da olsa sildik süpürdük her şeyi maaşallah. Zaten kahvaltı bahane, Kızkulesi şahaneydi. Ayaklarımız da bunun bilincinde olacaktı ki kahvaltıdan sonra bizi kuleye götürdüler.
Kuleye gitmek istemeyen ayakların sahipleri, gidenleri Kızkulesi'nin tam karşısındaki kafede bekledi. Tabi ki ben giden taraftaydım. :)
Kızkulesi'ne Üsküdar Salacak'tan ve Kabataş'tan kalkan teknelerle ulaşım sağlanıyor. (Öğrenci: 10,00TL Tam:20,00-TL) Biz de Salacak'tan kalkan küçük teknelerle ulaştık.
Yılanlı Efsane: Benim çocukken, doğruluğundan hiç şüpheye düşmeden inandığım efsanedir kendisi. Annem anlatmıştı belki de ondandı bu safça teslimiyetim.
Efsaneye göre; Bizans imparatorunun bir kızı olur ve imparator buna çok sevinir, öyle ki; ülkesinde prensesin doğum gününü bayram ilan eder. Kızı büyüdükçe, bilginlerine kızının devlet yönetimi hakkında yetiştirilmesi için talimat verir ancak o bilginlerin en yaşlısı, imparatora kızının 18 yaşına basmadan yılan tarafından zehirlenip öleceğini kehanet eder. Bunun üzerine imparator, denizin ortasındaki küçük adacığa bir kule yaptırır ve kızını oraya götürür.
Böylece aradan yıllar yıllar geçer ve bizim nazlı prenses 18 yaşına yaklaşır. Bir gün kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan yılan sinsice prensesin yanına süzülerek zehrini prensesin teninde boşaltınca prenses oracıkta ölüverir ve böylece herkes kaderden kaçılmayacağını anlar.
İmparator kızının ölümüne çok ama çok üzülmüş. Kızının toprağa gömülmesini istememiş. Çünkü gömülürse yılanların kızının bedenini delik deşik yapmasından korkmuş. Bu sebeble prensesin cansız bedenini mumyalatıp prinç tabuta koydurtmuş. Tabutunu da Ayasofya'nın üst duvarlarından birine yerleştirilmesini emretmiş.
Ayasofya'nın girişindeki 2 delikli tabutun bu hikayede bahsedilen o tabut olduğu rivayet edilir. Eğer bu doğruysa (ki ben sanırım hâlâ buna inanıyorum ); imparator ne kadar uğraşmışsa da kızını yılanın gazabından korumayı başaramamış demektir.
Not: Yukarıdaki resim benim çocukken kafamda canlandırdığım resimden biraz farklı. Ben imparatoru iskambil kağıtlarındaki papaz gibi hayal ederdim hep :)
Battal Gazi "Atı Alan Üsküdar'ı Geçti" Efsanesi: Bu efsane ise Osmanlı döneminde geçer. Hikayeye göre; İstanbul'u kuşatmaya gelen Battal Gazi, kuşatmadan bir sonuç alamayınca Kızkulesi kıyısında karargah kurar ve 7 sene burada kalır. Tabi aslında istese Battal Gazi İstanbul'u 1 günde alırmış ama Üsküdar tekfurunun kızına aşık olunca "amaan yemişim devlet işlerini" demiş ve gönül işleriyle meşgul olarak kuşatmayı uzattıkça uzatmış. Üsküdar tekfuru da bu durumdan işkillenmiş ve Battal Gazi'nin Şam seferinde olduğu sırada kızını hazinelerle birlikte bu kuleye kapatmış. Seferden dönen bizim Battal durumun farkına varınca, kayık ile Kızkulesi'ne vararak hazineleri de kızı da alıp Üsküdar'dan atına binerek arazi olmuş. İşte günümüzde bile sıkça kullandığımız "Atı alan Üsküdar'ı geçti" lafı buradan gelmekteymiş. Ayrıca bu olaydan sonra Türkler diğer efsanelerdeki kızlara da atfen buraya "Kızkulesi" ismini vermiş. O gün bugündür de bu kulenin ismi böyle kalmış.
Kulenin bir katı hediyelik eşyalara ayrılmış. Buradan kız kulesi temalı hediyeler alabilirsiniz.
Bir diğer katta restoran bulunmakta. Dilerseniz buradaki restoranda kahvaltı yapabilir ya da akşam yemeğini yiyebilirsiniz. Hatta akşam yemeğinden sonra romantik bir gecede kulenin en üst katında yer alan "Kuledebar" denilen bölüme geçip oradan da şarabınızı alıp terastan Galata'ya kadeh kaldırabilirsiniz :)
Bu da romantik olmayan bol rüzgarlı ve yağmurlu bir öğle vakti Kızkulesi'nden Salacak manzarası :)
Her şey bir tarafa, Galata'da hissedilen o tarihi dokuyu Kızkulesi'nde hissedemiyorum ben. Tamam Kızkulesi daha estetik kabul ve İstanbul'u ya da İstanbul'da olduğunuzu en iyi hissettiren yapı da olabilir belki ama dediğim gibi o tarihi doku, o yaşanmışlık hissini bana Galata daha çok veriyor sanki.
Her şeye rağmen Salacak'ta bir köşede oturup, karşıdan ona ve ölümsüz aşkı Galata'ya bakmak en az eski fotoğraflar kadar büyüleyici. Tıpkı Ajda Pekkan dinlemek gibi...
Vasat da olsa sildik süpürdük her şeyi maaşallah. Zaten kahvaltı bahane, Kızkulesi şahaneydi. Ayaklarımız da bunun bilincinde olacaktı ki kahvaltıdan sonra bizi kuleye götürdüler.
Kuleye gitmek istemeyen ayakların sahipleri, gidenleri Kızkulesi'nin tam karşısındaki kafede bekledi. Tabi ki ben giden taraftaydım. :)
Kızkulesi'ne Üsküdar Salacak'tan ve Kabataş'tan kalkan teknelerle ulaşım sağlanıyor. (Öğrenci: 10,00TL Tam:20,00-TL) Biz de Salacak'tan kalkan küçük teknelerle ulaştık.
Kulenin içinde her katta ayrı bir efsanenin anlatıldığı "Efsaneler Sergisi" bulunmakta. Terasa çıkarken her katta farklı bir efsanenin anlatıldığı dev resimlerle karşılaşıyorsunuz ve yanlarındaki panolardan hikayelerini okuyorsunuz. Çocukluğunuzdan beri duyduğunuz o hikayeleri o resimlerin karşısındayken okumak o efsanelerin canlanmasına neden oluyor.
Hero ile Leandros efsanesi: Bu efsaneye göre antik çağda bu kule Afrodit'e adanmış bir tapınakmış ve Hero da bu tapınağın rahibesiymiş. Her yıl ilkbaharda doğanın uyanışı adına tapınağın çevresinde tören yapılır, aşkı bulamayanlar hayal ettikleri sevgililerine kavuşmak için Afrodit'e yalvarırlarmış. İşte bu törene katılan Leandros bizim rahibe Hero ile karşılaşmış ve bu iki genç birbirlerine aşık olmuşlar. Ancak Hero rahibe olduğu için aşklarını gizli yaşamak zorunda kalmışlar.
Her gece Hero, Leondros için meşale tutar, Leandros da o ışık yardımıyla yüzerek sevdiceğine gider aşklarını o kulede yaşarlarmış. Taa ki, Leandros çok rüzgarlı bir gecede meşalenin sönmesi nedeniyle kaybolup boğulana kadar. Sabah Leandros'un cesedi kuleye vurunca da Hero acıya dayanamayıp kuleden atlayıp, boğazın sularına kendini teslim ederek intihar etmiş. Bu efsaneden yola çıkarak Kızkulesi, "Leandros Tower" olarak da bilinmekte. (Aslında ben bu hikayenin Çanakkale boğazında geçtiğini duymuştum ama Kızkulesi'ne bir şekilde bağlamışlar)
Efsaneye göre; Bizans imparatorunun bir kızı olur ve imparator buna çok sevinir, öyle ki; ülkesinde prensesin doğum gününü bayram ilan eder. Kızı büyüdükçe, bilginlerine kızının devlet yönetimi hakkında yetiştirilmesi için talimat verir ancak o bilginlerin en yaşlısı, imparatora kızının 18 yaşına basmadan yılan tarafından zehirlenip öleceğini kehanet eder. Bunun üzerine imparator, denizin ortasındaki küçük adacığa bir kule yaptırır ve kızını oraya götürür.
Böylece aradan yıllar yıllar geçer ve bizim nazlı prenses 18 yaşına yaklaşır. Bir gün kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan yılan sinsice prensesin yanına süzülerek zehrini prensesin teninde boşaltınca prenses oracıkta ölüverir ve böylece herkes kaderden kaçılmayacağını anlar.
İmparator kızının ölümüne çok ama çok üzülmüş. Kızının toprağa gömülmesini istememiş. Çünkü gömülürse yılanların kızının bedenini delik deşik yapmasından korkmuş. Bu sebeble prensesin cansız bedenini mumyalatıp prinç tabuta koydurtmuş. Tabutunu da Ayasofya'nın üst duvarlarından birine yerleştirilmesini emretmiş.
Ayasofya'nın girişindeki 2 delikli tabutun bu hikayede bahsedilen o tabut olduğu rivayet edilir. Eğer bu doğruysa (ki ben sanırım hâlâ buna inanıyorum ); imparator ne kadar uğraşmışsa da kızını yılanın gazabından korumayı başaramamış demektir.
Not: Yukarıdaki resim benim çocukken kafamda canlandırdığım resimden biraz farklı. Ben imparatoru iskambil kağıtlarındaki papaz gibi hayal ederdim hep :)
Battal Gazi "Atı Alan Üsküdar'ı Geçti" Efsanesi: Bu efsane ise Osmanlı döneminde geçer. Hikayeye göre; İstanbul'u kuşatmaya gelen Battal Gazi, kuşatmadan bir sonuç alamayınca Kızkulesi kıyısında karargah kurar ve 7 sene burada kalır. Tabi aslında istese Battal Gazi İstanbul'u 1 günde alırmış ama Üsküdar tekfurunun kızına aşık olunca "amaan yemişim devlet işlerini" demiş ve gönül işleriyle meşgul olarak kuşatmayı uzattıkça uzatmış. Üsküdar tekfuru da bu durumdan işkillenmiş ve Battal Gazi'nin Şam seferinde olduğu sırada kızını hazinelerle birlikte bu kuleye kapatmış. Seferden dönen bizim Battal durumun farkına varınca, kayık ile Kızkulesi'ne vararak hazineleri de kızı da alıp Üsküdar'dan atına binerek arazi olmuş. İşte günümüzde bile sıkça kullandığımız "Atı alan Üsküdar'ı geçti" lafı buradan gelmekteymiş. Ayrıca bu olaydan sonra Türkler diğer efsanelerdeki kızlara da atfen buraya "Kızkulesi" ismini vermiş. O gün bugündür de bu kulenin ismi böyle kalmış.
Kulenin bir katı hediyelik eşyalara ayrılmış. Buradan kız kulesi temalı hediyeler alabilirsiniz.
Bir diğer katta restoran bulunmakta. Dilerseniz buradaki restoranda kahvaltı yapabilir ya da akşam yemeğini yiyebilirsiniz. Hatta akşam yemeğinden sonra romantik bir gecede kulenin en üst katında yer alan "Kuledebar" denilen bölüme geçip oradan da şarabınızı alıp terastan Galata'ya kadeh kaldırabilirsiniz :)
Ve Galata... Yok bu iki kulenin aşkını anlatmayacağım :) sadece Bedri Rahmi'nin şu satırlarını ekliyorum bu fotonun altına :
"İstanbul deyince aklıma kuleler gelir
Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır
Ama şu Kızkulesi'nin aklı olsa
Galata kulesine varır
Bir sürü çocukları olur..."
Bir de yakından bakalım: ???
Fotoğrafları bloga yükledikten sonra, aklıma eski Kızkulesi fotoğrafları geldi ve nette bulduğum aşağıdaki şu iki eski fotoğrafa baktım.
Bu fotoğraflara bakınca aradaki farkı anladım galiba. Biraz garip bir benzetme olacak belki ama Ajda Pekkan'ın siyah beyaz fotoğraflarına bakar gibi bir his uyandı içimde. Bugün de güzel ama güzel olmak için fazla zorlamışlar sanki. Doğallığını kaybetmiş gibi.
Antik çağlardan gelmesine rağmen sizce de fazla modern durmuyor mu?Her şeye rağmen Salacak'ta bir köşede oturup, karşıdan ona ve ölümsüz aşkı Galata'ya bakmak en az eski fotoğraflar kadar büyüleyici. Tıpkı Ajda Pekkan dinlemek gibi...
İstanbul a her gidişimde mutlaka gider kız kulesi manzaralı bir çay içerdim.Amerikaya gelirken küçük bir kız kulesi tablosu getirdim artık onu izliyorum
YanıtlaSiliyi yapmışsın sevdicann :) uzaklarda daha çok özlüyor insan. istanbul'da yaşasak da yılda kaç kere görebiliyoruz ki biz? ama yakınımızda olduğunu bilmek belki özlemeyi aklımıza getirmiyor.
SilBiz Ankara'dan gelip Salacak sahilinde Kız kulesine bakan bir yerde kahvaltı etmiştik ve araba park yerine 1 saatine 30 lira vermiştik o yüzden hiç unutamam.;)) Kız kulesine gitmek nasib olmadı İstanbul'a geldiğimizde bir dahakine gidilecek yerler listesine ekledim bile.:)
YanıtlaSilbenim de öyle unutamadığım bir sürü kuyruk acılarım var deneyimli anne :) sefanız olsun boşver. umarım en kısa zamanda listendeki kuleyi tiklersin :)
SilKız Kulesi gerçekten çok güzel... Ama çok küçük tabii... Yani hele de kalabalık olunca adım atacak yer olmuyor... :) :)
YanıtlaSilevet Kafa Dergi öyle oluyor genelde ama geçen hafta hava yağışlı olduğu için tenhaydı. güzeldi. rahat rahat dolaştık biz.
SilMert deyin bana ... :) :)
Siltamam Mert :)
Silne güzel anlatmışsın ya. ben de galatacıyım ama kız kulesini görmek de çok mutlu ediyor. ama hiç gitmedim gideyim taam. hikayeleri ise hiç duymadım. salacakta kahvaltı taam. bunu da yapayım. likya turu da aklımda. ama uççak yok cızzz :)
YanıtlaSiluçaktan korkuyor musun sen deep? :) hepsine git taam :) otobüsle git taam :)
Silhayır yaaa uçmak olcaktı hani sen uçtun ya fethiyede. :)
Silhee, sen onu diyorsun. tamam, tamam :)
Silüsküdarlı olup hiç kız kulesine gidememiş biriyim.bu tip yazılara ve fotoğraflara hep gıpta ederim...
YanıtlaSilumarım en kısa zaman da gidersiniz Kelimelerle Dans. üsküdarı'ı çok seviyorum ben.
SilHiç gitmedim Kız Kulesine. Bu yazından sonda daha da merak ettim açıkcası
YanıtlaSilTürkiye'ye geldiğinde gidersin Yeşeren Yaprak. senin böyle bir şansın var. ama bizim central park'ı görme ihtimalimiz çok az :)
SilDeme öyle :) yarın ne olacağı belli mi? Belki bakarsın bir gün rüzgar sizide buralara savurur
Silinşallah :)
Silsalacaktan kız kulesiyle karşılıklı kahve içmeye bayılıyorum bende. üsküdarda oturdugum içn çok şanslıyım galiba:D
YanıtlaSilhem de çoook :)
SilMerhabalar, keyifli bir blogunuz var öncelikle bunu belirtmek isterim. Bu yazınızdan sonra da sanırım İstanbul turu yapmanın bana çok iyi geleceğini düşündüm ve ilk fırsatta bunu gerçekleştirmek istiyorum. İyi bloglamalar Dilek Hanım.
YanıtlaSilUmarım en kısa zamanda gerçekleştirirsiniz Timur bey, teşekkür ederim.
SilKız kulesi, dünyanın en güzel şehri İstanbul'un en özel, en güzel ve en aşk dolu simgesi......
YanıtlaSilBu yaz yeni bir aşkın mutluluğuna tanık olduğum düğüne gitmiştim. Harikulade bir akşamdı.....
Duygularımı bloğumda iki yazı ile paylaşmıştım.......
Sizin yazınızı da keyif ve özlemle okudum.....
Bir ikindi vakti yine gitmek istiyorum inşallah......
Hayalcinin Arkadaşı, biliyorum ben de okumuştum yazılarınızı. inşallah en kısa zamanda tekrar gelirsiniz.
Silİstanbul'da en çok görmek istediğim yerlerden biri ama sen Galata Kulesi'ni daha çok beğenmişsin ya şimdi orayı da merak ettim. Fırsat bulup da İstanbul'u gezebilirsem Galata Kulesi'ne de gideyim. Yazın için teşekkürler :-)
YanıtlaSilİkisi de görülmeye değer Şule. Dediğim gibi böyle tarihi yapılarda o yaşanmışlığı hissetmek istiyor insan. Ben Galata'da daha çok hissediyorum onu. Ama estetik olarak Kızkulesi daha güzel tabi :) gelip görünce sen de yazarsın düşüncelerini, belki sana ikisi de bambaşka şeyler hissettirirler :)
SilYıllar içinde pek çok değişiklik geçirmesine şaşırmıştım ben de. Gerçi kaç yıllık bina, ya ne olacağdı? :))
YanıtlaSildeğişmeyen tek şey değişimin kendisidir değil mi ama :)
SilNe kadar güzel anlatmışsınız. Emeğinize sağlık. Derdiyle, tasasıyla aşık olduğum İstanbul'um. Her köşesi ayrı güzel. Ben Galata'yı da çok seviyorum ama Kız Kulesi'nin yeri başka... Ulaşılması meşakatli, biraz uzak, dik başlı, hafif kaprisli bir dilber gibi geliyor bana. O nedenledir ki bir seçim yapmam gerekse, Kız Kulesi derdim :) Evlenseler güzel olurmuş gerçekten :)
YanıtlaSilBu arada Deep sayesinde tanıdım sizi, bu zamana kadar nasıl farketmediğime de üzüldüm. İlginizi çekerse, benim de şirin bir bloğum var, hem de şimdi Hediyeli Blog Keşif Etkinliği var. Beklerim.
Sevgiler...
Güzel sözlerin için çok teşekkür ederim İstanbul Hanımefendisi, ama galatacılar kızkuleciler diye ayrışmayalım ya :) ikisinin güzelliği de apayrı... şüphesiz ki; ne Galatasız ne de Kızkulesiz İstanbul düşünülemez. Ben sadece Kızkulesi'ne fazla dokunulmuş gibi hissettim. bunu dile getirmek istemiştim. uğrayacağım bloguna :)
SilGüzel bir yazı olmuş. Kızkulesi bence restoran olarak kullanılmamalı. Müze olarak ve sadece gezmek için kullanılmalı.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Turgay bey, evet maalesef kapitalizmin ellerinden kurtaramıyoruz tarihimizi
Silcanıııım dilekcim. oooo hanfendi dilekeren.com olmuşsun vayy beee süper :D
YanıtlaSilTatlım ben blogumu kapattım.sana yazdığımı hatırlıyorum *-* ama yazmadım mı bi de böyle anonim deneyeyim ;)
ben blogu kapattım ama sizleri okuyorum arada yrmlara da gelicem. tamam mı fıstıııık :)
kocaman öpüyorum <3<3<3<3 (kreatif başkan)
Canım başkanım, söylemedin bana ama ben anladım; dedim başkan kayıp gene ama geleceğini de bizleri okuyacağını da tahmin ediyordum. Tıpkı yepyeni bi blogla geri geleceğini tahmin ettiğim gibi. :) Sensiz olur mu hiç?
SilYıllardır İstanbul'a gidip gelmeme rağmen bu kuleleri hep dışarıdan gözleme şansım oldu. Büyük eksiklik tabii.
YanıtlaSilYazınızı dikkatle, zevkle okudum. İçtenlikle katıldığım bir bölüm var. Eski binalar restore edilirken geçmişin özüne, ruhuna sadık kalmak lazım. Eski binaları abartarak süslemek neden? Tarihin izlerini yaşatmak ancak günümüz koşullarında düşündürmek...
Sevgiler...
Ben de tam bunu demek istemiştim; tarihin izlerine dokunmadan yaşatmak gerekir bu güzellikleri. Teşekkürler...
Silİstanbul'a her gittiğimde kız kulesini ziyaret edeceğim diye kendime söz veriyorum ve hep plan değişiyor gidemedim. Ama her gittiğimde Galata kulesine uğruyorum. Şimdi Galata kulesindeki tarihi dokuyu Kız kulesinde hissemediğini söyleyince düşüncelerim biraz değişecek gibi. Fotoğraflarda kız kulesi de güzel duruyor.
YanıtlaSilbunu anlamak için orada bulunmak lazım. geldiğinde uğra sen yine ve blogunda da anlat düşüncelerini :) güzelliğine söz yok zaten. karşısında bi bankta oturup bakmak bile yetiyor insana. gitmesem de olur diyorsun. öyle bir büyüsü var. saatlerce hiçbir şey yapmadan karşısında oturabilirsin. ama içindeyken tarihi bir yapıyı geziyormuşum gibi hissedemedim ben, belki sen farklı hissedersin.
Silİstanbulda olupta Kız Kulesi'ne gitmeyen binlerce insan vardır.
YanıtlaSilmerhaba dilek hanım mükemmel bir blog devamını bekliyoruz başarılar
YanıtlaSilTeşekkürler, araştırdğım bir konuydu . :)
YanıtlaSil