Wikipedia

Arama sonuçları

25 Kasım 2019 Pazartesi

Annem'e

Canımın canı, güzel annem...

Üç yıl, canımdan can kopup da gideli tam üç yıl oldu.

Özlemin, yokluğun, hâlâ çok can yakıyor ve sanırım bu durum sana kavuşana dek devam edecek.

Yemek yaptığın tencereler, her gün özenle dizdiğin koltuklarındaki yastıklar bile duruyor. Ama sen yoksun.  Benim de aslında söyleyecek fazla sözüm yok. Seni çok özledim hepsi bu...

26 Ekim 2019 Cumartesi

Canım Yazmak

Ne çok ihmal ettik birbirimizi... Oysa benim sana nasıl ihtiyacım var bir bilsen! Çok ama çok özledim seninle sohbet edip vakit geçirmeyi, içimi dökmeyi, anlatmayı, anlatmayı ve anlatmayı. Her şeyi, herkesi... Hayatımda olan ve olmayan her şeyi anlatmayı çok özledim. Eminim sen de çok özledin benim güzel sohbetimi. Canım benim... :)

Bu yüzden ilk fırsatta koştum geldim yanına. Bak şu sessizlik var ya şu sessizlik, herkes mışıl mışıl uyurken ikimizi buluşturan hani... işte, hep onun suçu aslında. Pek uğramıyor benim yanıma bu ara. Bu yüzden yazamıyorum artık eskisi gibi.

Yok, hayır, vakit kısıtlı. Bu sefer kendimi, Damla'yı ya da anneme olan özlemimi anlatmayacağım sana. Yeteri kadar ihmâl ettim seni zaten, böyle bir bencillik yapamam doğrusu. Sadece senden söz edeceğim, senin varlığından ve bana ne iyi geldiğinden...

Canım yazmak; evet, bana öyle iyi geliyorsun ki bir bilsen... Nasıl anlatmalı? Böyle, hani sanki içimde bir yabancı varmış da senin sayende ona ulaşmışım gibi ya da ölümsüzlük iksirini bulmuşum gibi... Hafiflemek, rahatlamak da cabası.

Sahi, insan neden yazar? Buradayım demek için ya da gizlenmek için mi?Anı biriktirmek için ya da bir kalemde kafasındakileri silmek için mi? Her şeyi içine attığı için ya da artık kendine susamadığı için mi? Ya da sadece Sait Faik'in dediği gibi delirmemek için mi yazar insanoğlu acaba? Neden, neden...?

Bi önemi var mı kuzum? Yani, neden yazdığımın diyorum, bir önemi var mı sence? Bence yok. Önemli olan sonuç. Sonuç...? Tabi ki mutluluk.



7 Ağustos 2019 Çarşamba

Bal Damla'm 2 Yaşında



Pamuk kızım, kurabiye suratlım, her şeyim....

Hızla büyüyerek bizi şaşırtmaya ve  minicik bir mimiğinle bile göklerde uçmamızı sağlamaya devam ediyorsun. Bu durum ne zamana kadar sürecek diye merak etmiyorum artık, sanırım sonsuza kadar...

Sürekli tekrarladığın saçma sapan hareketlerine bile bıkmadan en içten kahkahalarımı sonsuza kadar patlatabilirim evet.

Komik suratlı meleğim benim...

Benim artık  2 yaşında olan, henüz cümle kurmayı beceremeyen ama her kelimeyi bilen ve bir şekilde söyleyen, 10'a kadar hem ingilizce hem türkçe sayabilen, renkleri, şekilleri de aynı şekilde bilen, şarkılara bazen doğru bazen uydurarak eşlik eden, karıştırmayı, dağınıklığı, zıplamayı, hayvanları ve çocukları çok seven  bal Damla'm...

Bu içindeki zıp zıp zıplayan mutluluk hiç bitmesin e mi? O güzel yüzünden de hepimize bulaştırdığın gülücükler hiç eksik olmasın olur mu benim mis kokulu yavrum?

İyi ki doğdun, iyi ki doğdun da dünyamızı böyle güzelleştirdin iyi ki ama iyi ki benim kızım oldun... ve yine söz veriyorum sana; ben de ölene kadar senden bu "iyi ki" ile başlayan cümleyi duymak için çabalayacağım her zaman. Seni çok ama çooooooooooook seviyorum minik kuzum, nice mutlu yaşlara...

07.08.2019











12 Mayıs 2019 Pazar

Kızım'a

Canım kızım, minik Damlammm!

Nasıl beceriyorsun bilmiyorum, o küçücük bedeninle koskoca dünyayı durdurabilmeyi ve beni bu kadar mutlu etmeyi?

Kalbimi yere göğe sığdıramaz hale getirip,  o kurabiye suratınla ve o içimi eriten "annnnii" diye seslenişinle tüm bunları nasıl başarıyorsun söyle bana mis kokulum?

Ne desem, nasıl anlatsam ki...? Tarifsiz...

Sen tanrının bana verdiği en güzel hediye; iyi ki, iyi ki ama iyi ki senin annenim ben... İnan bana, hayatım boyunca ben de bu cümleyi senden duymak için çabalayacağım hep.

Seni çok seviyorum pamuk kızım, anneler günümüz kutlu olsun!

Annem'e

Yokluğun, tarifsiz bir yara olarak kaldı bende. Özlemin, dünyadaki hiçbir şeyle yerinin dolmayacığını bilmek kadar can yakıcı hâlâ.

Kokun, sesin, ellerin ve şevkâtin... O kadar hasretim ki bunlara... Bir gün kavuşur muyum, bilmiyorum. Sorgulamıyorum da artık.

Sessizce kabullendim galiba bu durumu ama özlemek hiç bitmiyor, hiç... Özlemek var ya özlemek... Özlemek özlemek olalı hiç bu kadar çoğalmamıştı belki de.

Her gün, her Allah'ın günü aklımdasın. Sabah kalkıp da gece uyuyana kadar. Hatta bazen uyurken.

Bugün de tabi...

Hiçbir sene atlamadım biliyorsun;

Anneler günün kutlu olsun güzel annem!



21 Mart 2019 Perşembe

Merhaba Otuz Sekiz

Küçükken seneler kocamanmış gibi gelirdi, yaşlandıkça tam tersi oluyor galiba. Ve ben  bir mum daha üflemiş olmanın şaşkınlığıyla bu hipoteze fena halde katılıyorum şu anda.

Evet, evet yine bir yaş daha kaydı gitti avuçlarımdan... Üstelik, daha “otuz yedi” demeye bile alışamamışken.

Hakkını yiyemem güzel bir yaştı otuz yedi. Kötü günler yoktu içinde çünkü. Kızımla, eşimle sevgi dolu, yumuk yumuk bir yaştı benim için diyebilirim özetle.

Çalışma hayatına geri döndüğüm, tam olarak "çocuk da yaparım kariyer de" havalarına henüz giremesem de kendimi daha iyi hissettiğim bir yaştı sonra.

Şöyle  bir geriye dönüp baktığımda, hayatın bana bu yaşımda da cömert davrandığının farkına varıyorum çok şükür... “Çok şükür, bin şükür” dediğim bir çok değere sahibim. Sağlık, sevgi, huzur, mutluluk hepsi hayatımda mevcut, sevdiklerimle birlikte. Elbet eksiğim de var bilen biliyor, (hem de ne büyük bir eksik!) ama o da sol yanımda hep benimle zaten.

Kısaca, bol şükürlü bir yaştı otuz yedi... Sanırım gönül rahatlığıyla onunla da vedalaşabilirim artık. Ve sonra da  “otuz sekiz”e “merhaba” diyebilirim.

“Merhaba yeni yaşım, sana da merhaba!”





2 Mart 2019 Cumartesi

Bi Fotoğraf Çekinebilir Miyiz?

Damla doğduğundan beri zamanla kavgam bitmedi. Hiçbir şeye yetişememekten, kendime vakit ayıramamaktan yakınır oldum. Ama gel gör ki nefes almak için kısa bir an yakalamışken, Damla uyurken ya da ne bileyim kendime vakit ayırmam için başkaları tarafından bahşedilen nadir anlarda da kendimi Damla'nın fotoğraflarına, videolarına bakarken yakalayıveriyorum.

Az önce de öyle bir ana denk geldim, Uzun süredir hayalini kurduğum bir gecede tek başımaydım, kendimle başbaşa.... Gökhan fuarda, Damla en derin uykuda. Gece ve ben başbaşa... Hiçbir şey yapmadan böyle duvara bakıp zihnimi dinlendirebileceğim upuzuuuuuun bir geceydi tam da hayalini kurduğum.

Buna o kadar ihtiyacım olmasına rağmen Damla uyur uyumaz elimin hemen telefona gittiğini görünce birden bire irkildim ve "fotoğraflar, ne çok vaktimizden çalıyorlar"  diye düşünmeye başladım.

Oysa, eskiden bulduğum ilk fırsatta birkaç sayfa kitap okuyan, ya da bir şeyler karalamaya çalışan ben neden hemen telefona sarılıyordum artık bilemiyorum. Bu konuda hatırı sayılır bir suçluluk hissim var itiraf etmem gerekirse.

Hiçbir şey yapmadan boş boş oturmayı özledim diyen ben, neden ilk fırsatta hemen instagrama koşup herkesin o iç geçirilen ya da geçirildiği zannedilen fotolarını layk etmeye koşuyorum? Ya da telefonumdaki fotoların videoların arasında kayboluyorum? Hiçbir şey yapmadan boş boş oturmayı bu kadar özlemişken ve ya da bloga yeni bir sayfa açıp, orada karalamak ruhumu inanılmaz doyuracakken...

Bu fotoğraf merakı nereden geliyordu ayrıca? Ara Güler bile bir instagram fenomeni kadar fotoğraf çekmemiştir ömrü hayatında herhalde.

Neyse ya, "zaman" diyorum, hızlı akıyor... Damla uyanana kadar ben boş boş oturmaya devam edeyim. (söz veriyorum telefonu almayacağım elime) :)

27 Şubat 2019 Çarşamba

Maziye Bir Bakıver

Eski, çok eski günlere daldım bu sabah. "acaba okullar tatil edilir mi, boşuna mı gidiyorum?" sorusu eşliğinde kararsız adımlarla okula gidip sonra haklı çıkmış olmama yarı üzülüp yarı sevinerek eve geri döndüğüm karlı bir sabaha gittim.

Evimizin sıcaklığını düşündüm sonra, annemin açtığı kapının ardından yüzüme vuran. Ve kaynağını yine annemin o öpülesi ellerinden alan mis gibi pişen yemeklerin kokusunu duydum adeta...

Çooook eskiydi hepsi... Sahi ne ara eskidi bunlar, ne ara o kadar eskilerde kaldılar? Ben ki; hala çocuk gibi hissediyorken ne ara bu kadar büyüdüm ya da öksüz kaldım böyle?

Küçük bir kız çocuğuyken ne ara anne oldum ben? Damla ne ara girdi hayatıma da hayatımın anlamı oldu birden bire? Ve annem ne ara çekip gitti ona ağır gelen bu dünyadan?

Peki ya şu an hayatımda olan bu insanlar, ne ara girdiler benim hayatıma? Ne ara en yakınlarım en uzakta, en uzaktakiler de en yakınımda oluverdi?

Hayat.... ne garip!