Wikipedia

Arama sonuçları

blog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
blog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ağustos 2016 Çarşamba

Mola

Biliyorum çok meraktasınız. Uzun zamandır sesim çıkmıyor, neredeyim, neler yapıyorum, evlilik hazırlıklarım nasıl gidiyor çok merak ediyorsunuz di mi? Ya da etmiyorsunuz da ben kendimi fazla önemsiyorumdur ne bileyim? Ama olsun, merak etseniz de etmeseniz de ben anlatacağım işte bana ne :) Alışık olmadığım kulvarlarda koşturmaya biraz ara vermeye, alışık olduğum kulvarlara dönüp anlatmaya, yazmaya, çizmeye kısaca bir molaya çok ihtiyacım var çünkü. Çok ayrı düştüm blogcuğumdan, çok özledim şu beyaz sayfada tatlı tatlı pır pır eden imleç şeysiyle cümleler kurmayı, yazıp çizmeyi, sevdiğim blogları okumayı, yorumlaşmayı...

Size şimdi pek bi şey anlatamayacağım. Sadece uğrayıp selam vermek, iyiyim ben, yaşıyorum demek ve burada vakit geçirmek istedim. Aslında anlatmayı istediğim çok şey var ama nasıl toparlamam gerektiğini hâlâ bilmiyorum. Hayatım biraz dinginleşsin, sular durulsun, toparlayıp paylaşacağım en kısa sürede merak etmeyin olur mu? Az kaldı, sadece bi kaç aycık daha... sabır...  Sonradan hatırlanınca, keyifli keyifli anlatılacak çok güzel anılar biriktiriyorum diyelim şimdilik. Tabi bunları biriktirmek, biriktirildiği anda pek keyifli olmuyor ama eminim anlatılınca öyle olacak.

Hayatım boyunca, benim zamanla hep bir sorunum  olmuştu zaten ama bu aralar öyle böyle değil, kanlı bıçaklıyız kendisiyle. Hani ele avuca gelen bi şey olsa, bi kaşık suda boğacağım keratayı. Neyse bana yine kaş göz ediyor. Tamam ya gidiyorum işte. Ben yine bunaldıkça kaçar gelirim. (Siz de birer selam çakın bana, neler yapıyorsunuz bakiim?)






16 Haziran 2016 Perşembe

Blogger Bohçası


Evet, bu yazıyı hazırlamak için biraz geç kaldım, yaptığı her saçmalıkta hastaneden aldığı rapora sığınan deliler gibi ben de bu ara hep nişan bahanesine sığınıyorum biliyorum ama ne yapayım nişanlandım işte, yetişemiyorum hiçbir şeye :) insan evladının -hele ki damarlarında Türk kanı akan bir evlatsa bu- kolay olmuyormuş böyle nişan, söz, bohça tantanasıyla baş edebilmesi. Nasıl anlatsam; böyle 360 derece başkalaşım geçiriyormuş da kendini bile tanıyamaz hale geliyormuş bu insancık. Normal yaşantısına kaldığı yerden devam edemiyormuş, dostlarına, hobilerine eskisi kadar vakit ayıramıyormuş... mış mış da muş muş işte... Anlıyorsunuz beni değil mi?

Neyse, nişan maceralarımı sonra anlatacağım merak etmeyin, şu an sindirme aşamasındayım. Küçük bir es vereyim diyerek az önce odama girdim ve eski dört başı mamur günlerimdeymişcesine şu yukarıdaki kareyi çekip, gecikmiş olan bu postu hazırlamak istedim.

Efendim, bu karede görmüş olduğunuz güzellikler, (yo yooo nişan bohçası değil korkmayın, öğrendim çok şükür bu işleri, nişan bohçası bööyle tüllü, dallı, budaklı, boncuklu, çiçekli, böcekli falan oluyor :)) bunlar sevgili blogger arkadaşımız Şule Uzundere'nin bana haftalar önce göndermiş olduğu hediyeleri oluyor, yani bir nevi blogger bohçası diyebiliriz :)

Şule, bildiğiniz gibi her ay blogunda ona yorum yapanlar arasında bir çekiliş düzenleyerek kütüphanesini yağmalıyor. Ben de payıma 5 kitap düştüğünü sanmıştım ama Şuleciğim bana jest yapmış yanında bir sürü güzel hediyeler de göndermiş. (Nişanlanıyorum diye zaar :) )

Kendisine buradan çok ama çook teşekkür ediyorum. Kitapları okumak için sabırsızlanıyorum. "Örgü Keyfi"'nin hakkını verir miyim bilmiyorum ama kitapların ve DVD'lerin hakkını vereceğimden emin olabilirsiniz. Hakkını verdikçe de gelir, burada anlatırım zaten.

Kalın sağlıcakla...









17 Aralık 2015 Perşembe

Bloglayarak Zengin Olmak

Üzgünüm ki, zannettiğiniz gibi size " bloglarımız sayesinde kısa yoldan köşeyi nasıl döneriz?" "nasıl hem sevdiğimiz işi yapıp hem para kazanırız?" gibi hepimizin ağzını sulandıran soruların cevabını veremeyeceğim.(Baştan söyleyim dedim)

Gerçekten bloglarımızdan para kazanarak voleyi vurmak mümkün mü? İnanın bilmiyorum. Belki evet, belki hayır bu sorunun cevabı ama inanın benim için hiçbir önemi yok. Çünkü ben inanmıyorum hem gerçekten sevdiğim işi yapıp hem para kazanabileceğime. Yani işin içine para kazanma fikri girince insan hafiften kasmaya başlıyor ve dünyadaki en değerli şeyini yani özgürlüğünü kaybetmiş gibi hissediyor. Bu durumda da parasız severek yaptığın iş para için zorla yaptığın işe dönüşüyor.

İlk bloglamaya başladığım zamanlarda "yazarak para kazanmanın püf noktaları" türünden yazılara bazı bloglarda rastlar okurdum. Ama bugüne kadar bu konuda beni ikna eden bir yazı okumadım. Zaten bir süredir de okumayı bıraktım öyle yazıları. Gülüp geçiyorum sadece. Bana göre işler değil çünkü bunlar. Şu dünyada sadece kendim için yaptığım ve en zevk aldığım şey buraya yazı yazmaktır benim. Bunu da ticarete çevirirsem gönlümün istediği gibi yazamaz olurum sanırım. Öyle davranamasam da yazmaktan zevk alamam ki ben.
Yine de bir kere tanıtım yazısı yayınlamışlığım vardır bu blogda ve aslında bunu para kazanmak için değil de benimle irtibata geçip beni farkettikleri için bir hevesle yapmıştım. Hatta onların hazır formatta hazırlanmış yazılarını reddederek kendim özenerek hazırlamıştım tanıtım yazsını, hakkını tam vereyim diye. Ama sonra düşündüm ki evet bu yazıyı zevkle hazırladım ve blogda yayınladım ama bunu iş haline getirirsem zamanla bu iş ve blog bana bugünkü kadar zevk vermez, yazmak görev, blogum da bir ticarethane gibi gelir bana. Ayrıca belli kalıplara uyarak yazı hazırlamak insanın özgürlüğünü elinden alacaktır  ve bu da insanı asla mutlu etmez.

Siz şimdi başlığı ve yazdıklarımı görünce hayâl kırıklığına uğramış olabilirsiniz, (üzgünüm yine köşeyi dönemedik) ama aslında düşünürseniz ve gerçekten yazmaya gönül verdiyseniz size kaybetmemeniz gereken zenginlikten bahsettiğimi anlarsınız. Çünkü bizim için en büyük zenginlik hiçbir kaygı duymadan özgürce yazabilmektir ve hayattaki en büyük mutluluklardan biri de böylesine özgür hissedebilmektir. Herkese iyi bloglamalar (özgürce)...

30 Ekim 2015 Cuma

Komşuda Görüşürüüüz!


Ayhan'ın bloguna konuk oldum ve orada bir yazı paylaştım.  Nickname: Bombastik Turta başlıklı yazım için buyurun kardeş bloga lütfen.












6 Ağustos 2015 Perşembe

Blogger Life Mimi (Tigris Driver ve Renkli Pasta Sepeti'nden)


Sevgili +Tigris Driver  ve +Renkli Pasta Sepeti  beni de mimlemiş. Blogger Life miminin amacı yeni bloglar keşfetmek ve tabi ki eğlenmek :)

1-Blogger denilince aklınıza gelen 3 şey

Keşke + Zaman + Yazmak . Birleştir bu 3 şeyi, dur yardım edeyim: "keşke zamanım olsa daha çok yazsam" :)

2- Kişisel bloglar mı yoksa gezi, güzellik ve moda bloglarını mı tercih ediyorsunuz.

Vallahi öyle bir ayrımım yok benim. Hoşuma giden, samimi gelen her blogu okurum. Tabi ihtiyaç duyduğum kategoriye de bağlı. Örneğin bir yer hakkında bilgi toplamam gerekiyor gezi bloglarını tararım. Kozmetik, makyaj malzemesiyle ilgili tereddütlerim varsa güzellik bloglarına bakarım, kitap için kitap, yemek için yemek... sonuçta insanlar ilgi duydukları alanlardaki bilgilerini ve deneyimlerini paylaşıyorlar bloglarında biz de onlardan yararlanıyoruz işte. He sen ne yazmayı tercih ediyorsun diye sorarsan ben de bir kalıba giremem öyle okuduğum bloglar gibi yazdıklarım da karışık :)

3-Blogger olmanızda etkili olan en önemli şey nedir?

İçimdeki yazma sevdası... Yazarak rahatlayıp, mutlu olduğumu zaten biliyordum. Bir de Yekta Kopan'ın Fil Uçuşu blogunu da görünce benim de blogum olmalı dedim ve Karalamacalarım'ı açtım. Bir müddet hiç bir şey yazmadım, takipçim olmamasına rağmen tüm dünya işini gücünü bırakmış beni izliyormuş gibi geliyordu ben de çekiniyordum :) o yüzden 1 sene falan hiç bir şey yazmadım. Sonra blog okurken aklıma geldi, "benim de bir blogum vardı yahu" dedim, doğum günüme de az bi zaman kalmıştı, "dur bir yazı hazırlayım facebook'ta doğum günümü kutlayanlara toptan bir teşekkür gibi bi şey olsun" dedim. İlk postum "Dostlara" öyle çıkmıştı. İlk bestesini anlatan Mozart gibi bi hava esti ama cidden böyle gelişti :) Şu an okuyunca bana çok saçma geliyor o post mesela, ama o zaman okuyanlar çok beğenmişti. "Dilek sen de ne cevherler varmış" falan dediklerinde de gaza geldim galiba yazmaya devam ettim :) Yazdıkça duygularımı daha rahat anlatmaya başladım, bu yeteneğimi geliştirdiğimi hissettim ve buralara kadar geldim işte. (Nereye geldiysem artık :) )

4- Örnek aldığınız bloggerlar var mı?

Yekta Kopan tabi ki. Adam yıllardır blogunu bırakmadı, yaptığı o kadar çok iş olmasına rağmen eskisi gibi sık olmasa da hala postlar yayınlıyor. Ben de büyüyünce öyle olcam, hiç bırakmıycam blogumu, o yaşlanınca ona ben bakcam hep :)

5- Şu anki mesleğin nedir veya hangi mesleği seçeceksin?

Muhasebeciyim ben, aslında mali müşavirim ama mali müşavirlik yapmıyorum. Bu da ayrı bir post konusu olur zaten boşver :)

6- En sevdiğin blogger arkadaşlarını yazmanı istiyorum desem?

De tabi, içinde kalmasın ama nasıl ayırırım ki ben? Hepsini çok seviyorum. Hepsi farklı bir renk barındırıyor bu alemde. Kimi bıcır bıcır, kimi daha ciddi, kimi asabi, kimi uysal, kimi duygusal, kimi çok anaç, kimi başına buyruk, kimi çok cool, kimisi de mahalleden çocukluk arkadaşın gibi... Ama herkes çok iyi niyetli burada. Okumayı ve yazmayı seven bir insan kötü niyetli olamaz ki zaten. Bu yüzden hepsini ayrı seviyorum. Ama ille de isim vermem gerekiyorsa rastgele listemden gözüme gelen 10 tanesini yazıyorum.

1- +Aile Albümü  (Yeni evli ve eşiyle bolca geziyor. Gezdiği yerleri de Aile Albümü'ne ekleyip bizlerle paylaşıyor)
2- +Benim Tatlı Hikayem  (Yelizko, çok becerikli çok yaratıcı bir kişilktir. Instagramda da pek populer. Şeker hamurundan çerçeveler, kitap kurtları daha bir sürü şeyler yapıyor.Çok da güzel bir yüreği var.
3- +Tigris Driver  ( "Minik melekleriyle günlerini geçiren ana okulu öğretmeniyim" diye tanıtıyor kendini ama o da çok geziyor, gezdiklerini de bizle paylaşıyor biz de gezmiş gibi oluyoruz işte :) )
4- Hayalcinin Arkadaşı (O da güzel kalemi olan benim gibi aklına estiği türden takılan bir blogger. Bugün 1 sene olmuş blogunu açalı. Aynı zamanda doktor ve üstelik tatilini Ay'da Dolundünya seyrederek geçirmek isteyecek kadar da hayalperest :) )
5- +sule m (Sulem Cafe'nin sahibesi Almanya'da yaşayan ama ülkesini burada yaşayan çoğu insandan daha iyi takip eden, günlük koşturmacalarını samimi bir şekilde bizle paylaşan bir blogger, bir de insanı rejim yapma konusunda aşırı derecede gaza getiren bir enerjiye sahip :) )
6- +Lady Bug  (Beni takip ediyorsanız onu da zaten tanıyorsunuzdur, hep kikir kikir yorumlar yapar, doğal, içten postlar yayınlar, bi de süpriz yapmaya bayılır. Kafasında hep sakladığı süprizler vardır :) Bloger bizim evimiz ise Lady Bug da bu evin neşeli kız çocuğu gibidir.)
7- Sade ve Derin yani Deeptone... Tanımayan yoktur herhalde. O da blogger'ın yardımsever meleğidir. Bu aleme ilk düşen şaşkın şaşkın bakınan acemilere hemen kol kanat gerer, ben de onun sayesinde çok blog keşfettim ve onlar tarafından tanındım. Aynı zamanda post canavarıdır her gün en az 1 post yayınlar daha fazlasını yayınlamamak için de eminim kendini zor tutar. Sinema, kitap, müzik, blog herşeyi paylaşır, önerir. Öyküler, şiirler yazar. Şimdilerde de 3. kitabı "Frambuazlı Hayat" çıkmış, internetten sipariş edip alın.
8- +Renkli Pasta Sepeti  (İsmi gibi bir blog işte, renkli, lezzetli, iştah açıcı. Blogun sahibesi Nahide, benim gibi mutfakla arası iyi olmayanların bile ilgisini çekebilen pratik tarifler paylaşıyor.)
9- +Yusuf Arslan (Erasmusla gezmeye başlamış, bir daha da bırakamamış :) Gördüğü güzel yerleri, yurtdışı maceralarını blogunda paylaşıyor. Yurtdışına çıkacak olanlara da tavsiyelerde bulunuyor hep)
10+Yeşeren Yaprak (O da kafasına göre takılanlardan, Amerika'da yaşıyor ve bu aralar da vloga merak sarmış, bize NewYork'u gezdiren vloglar hazırlıyor.)

Deeptone'un" takip edilesi bloglar" paylaşımları gibi oldu biraz ama sadece isim yazıp bırakmak istemedim, izlediğimi de ispat ettim :)) Bu kadar değil elbette takip ettiğim bloglar, ismini göremeyenler gücenmesin bana. Eğer arada uğrayıp yorum atıyorsam bil ki izliyorum ve beğeniyorum senin de paylaşımlarını. Belki arada yine böyle bir liste yaparım ben de hoşuma gitti :)

İsmini görenler veya göremeyip canı çekenler bu soruları herkes cevaplayabilir, hepinizi mimledim :)

23 Temmuz 2015 Perşembe

Bloga Ses Kayıtları Nasıl Eklenir Bilen Var Mı?


Canım blogdaşlarım yardımınıza ihtiyacım var. Ben ses kayıtları yapıp bir postun çeşitli yerlerine onları ayrı ayrı serpiştirmek istiyorum. Blogger'da video ve resim ekleme imkanı varken ses kaydı ekle diye bir seçenek yok. "Neden yok, neden yok?" akşamdan beri soruyorum bu gereksiz soruyu ama taktım bir kere, yapmadan rahat etmeyeceğim :)

Biraz araştırdım DivShare diye bir site duydum, free diyordu öğrendiğim site, ama sayfasına gidiyorum bir türlü kayıt olamıyorum. Bu siteyi bilen ya da önereceğiniz başka yöntemler var mı bir de sizlere sormak istedim. Gerçi aklımda tavanı çekip onun üstüne konuşup videoyu ses kaydı gibi paylaşmak gibi dahiyane bir fikir var ama :) blogum daha teknolojik görünsün istiyorum ondan.:) Yardımlarınızı ve önerilerinizi bekliyorum...

14 Mayıs 2015 Perşembe

Bloggerlar Şiir Okuyor

Blogumu açalı 2,5 sene oldu ama ancak 1 senedir buradaki arkadaşlığın, dostluğun farkına vararak aktif bir şekilde paylaşımlar yapıyorum.

İlk başlarda, arada bir uğradığım ve günlük muamelesi yaptığım bu blog, daha sonraları başka blogları inceleyerek ve onlarla yorumlaşarak renklenmeye başladı.

Böyle olunca da bu renkli alem çok hoşuma gitti, zamanla sadece bloguma yöneldim ve diğer sosyal hesaplarıma girmez oldum -ki buna gerek de duymadım- çünkü burada bana benzeyen, kendimi yakın hissettiğim çok insan vardı. Okudukları kitapları, izledikleri filmleri ya da hayatlarında onları mutlu eden ne varsa bloglarında paylaşıyorlardı. Çoğunun gerçek ismini bile bilmiyordum ve esas ilginç olan da ismlerini, yüzlerini, yaşlarını bilmediğim bu insanların kalplerini görebiliyor olmamdı ve onları tanıyıp sevmem için bu yetiyordu.

Bu güzel arkadaşlarımdan, yeni açılmış her bloga her zaman en büyük desteği veren super blogger deeptone , geçtiğimiz aylarda 2.kitabı olan Derin Mavi 'yi çıkardı. İçinde güzel yüreğinden dökülen şiirler ve öyküler var.

Yine güzel arkadaşlarımızdan, yaptığı paylaşımlar bir yana yaptığı kısacık yorumlarla bile insanı neşelendiren eğlenceli Kreatif Başkan da Deeptone arkadaşımıza jest yapmak istemiş ve içinde benim de olduğum 5 bloggerdan (Helen , Aslı Seymen , Özgül , Yusra ve benden ) DeepTone'un kitabında yer alan şiirlerden birer tane okumamızı ve ona göndermemizi istedi. Biz de seve seve gerçekleştirdik bunu.

Bizim yaptığımız sadece şiiri okumak ve ses kayıtlarımızı Kreatif'e göndermekti. Geri kalan herşey Kreatif'in hünerli ellerinden çıktı ve kendisinin ne kadar kreatif bir kişilik olduğunu bir kez daha kanıtladı bize.

Buradan Deeptone'a, Kreatif'e, bu videoda adı geçen bütün arkadaşlarıma ve birbirimizle düşüncelerimizi, kalbimizi paylaştığımız tüm blogger arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. İçinde olduğum bu blog alemini çok seviyorum. İyi ki varsınız...

Blog Kardeşliği'ne...




14 Şubat 2015 Cumartesi

En Tatlı Aşk - The Sweetest Love (by Kreatif Baskan)




İşte size sevgililer gününde içinizi ısıtacak çok romantik bir aşk hikayesi...

Bu hikaye için sizi, adı gibi çok yaratıcı olan arkadaşımız Kreatif Başkan'ın bloguna göndermem gerekiyor ama, şuradan buyrunuz efemm : Kreatif Başkan

(Please, click the link for this sweety story: The Sweetest Love )

7 Şubat 2015 Cumartesi

Google Analytics Bizi Gözetliyor





Bu günlerde kafayı Google Analytics'e taktım. Onunla uğraşıyorum. Gerçi, hala işin içinden çıkamadım ama bloguma uğrayanların izini sürmek hoşuma gidiyor çok saçma bir biçimde.

"Kim nereden tıklamış, ne kadar kalmış blogumda, hangi anahtar kelimeyi kullanmış bloguma ulaşmak için... her bi şeyi söylüyor insana, bu Analytics.

Bir nevi falcı gibi... Falcı dinler gibi, grafiklerin karşısına geçiyorum, bir o analize bakıyorum, bi bu analize bakıyorum şapşal şapşal. Öyle, böyle saate bir bakıyorum ki 1 saat geçmiş. Sonra kendime diyorum ki "Kızım işin mi yok senin? Bu kadar zamanda 2 post yayımlar, tüm Google trafiğini altüst ederdin, ne yapıyorsun ya Allah aşkına, yürü git"

"Yeni Zelanda'dan 2 kişi blogumu tıklamış ama! Bak bu çok önemli. Kimbilir ne diye tıkladı? İşin yoksa bunu merak et dur. Acaba aynı kişi 2 kere mi tıkladı? Bunu nasıl anlıyorduk ya? Bunu bilsem ne olur, bilmesem ne olur değil mi? Nedir bu anlam yüklemeler? Günlük hitin nedir ki yani? Hadi burada yazmayım şimdi, rezil olurum." Kendimle yaptığım böyle garip diyaloglarla da bi yarım saatim uçup gidiyor.

Bir de bu hit mevzusu var, değil mi? Ben kısa bir zaman öncesine kadar hep duyduğum "senin hitin ne, hitim aşağı, hitim yukarı" gibi cümlelerde geçen hiti, blogda en çok okunan post zannediyordum. Gülmeyin ya vallahi! Hit şarkı gibi. Öyle zannediyordum, gerçekten. En çok hangisi yorum alıyorsa, senin hitin de o oluyor. Düz mantık belki ama bi Kohort Analizi kadar karmaşık değil en azından.

Aslında benim düşüncem daha mantıklı olsa da yanlış anladığımın farkına tekil hit çoğul hit diye ayrıştırdıklarında anladım. "kızım hit hitdir işte, tekili çoğulu ne ola ki acaba? Yoksa bu hit benim sandığım hit değil mi?" diye saçma sapan sorular sorarken yakaldım kendimi ve biraz araştırınca da bu konularda ne kadar cahil olduğumu bir kere daha anladım.

Efendim meğerse "Hit", sitene ya da bloguna gelen kişilerin sayısını ve bu ziyaretçilerin kaç kez geldiğini gösterirmiş. Ziyaretçi sayısını gösteren tekil hit oluyormuş, çoğul hit de sayfanın günde toplam kaç defa tıklandığını gösteren rakam oluyormuş.

Tüm bunları öğrenmek ne işime yaradı bilmiyorum? Zaten zaman problemi yaşayan bir insanım zamanımın bir bölümünü de bu analyticse bağışlar, sonra da debelenir dururum artık.

Ama tüm bunların suçlusu sizsiniz hiç kusura bakmayın, öyle gizemli gizemli geliyorsunuz, hiç yorum falan yapmıyorsunuz. Başka çare bırakmıyorsunuz ki bu meraklı insana. Hepinizi izleyeceğim işte! :) Yeni Zelanda'daki vatandaş hu hu! Gördüm seni!



21 Kasım 2014 Cuma

Bir Hikaye Yazıyoruz PART3

Duymayan kaldı mı bilmiyorum ama 1 delinin günlükleri blogunun başlattığı etkinlikle 10 blogger arkadaşımla tek hikaye yazmaya kalkıştık biz. Nasıl mı? Çok basit; sırayla ve bölümler halinde :)

Ortaya nasıl bir hikaye çıkacağını herkes gibi ben de çok merak ediyorum. Benim payıma, 3.bölüm düştü. Veeeee (burası çok heyecanlı, sıkı durun!) Sıraaaa, bana geldiiiiii! 

Öncelikle şu hatırlatmayı yapmak isterim ki; Müptezel'in yazdığı Part 1 için Tık  yapmanız,1 Delinin Günlükleri'nin devam ettiği Part 2 için  Tık Tık yapmanız ve benim sürdürmeye çabaladığım Part 3 için sadece aşağıya göz atmanız yeterli olacaktır. Diğer eklenecek partlar için de bloguma ara ara uğrayıp solda görmüş olduğunuz "Bir Hikaye Yazıyoruz Bölümleri" başlığının altında yer alan linklere tıklayarak ulaşabilirsiniz. 

İşte benim yazmış olduğum bölüm;

Part3

...
Kim kime tosladı? O hastaneye nasıl  gittim? Ne zamandır buradayım? Tüm bunları hatırlamadığım gibi; "adımı, ailemi, geçmişe ait yaşadığım ne varsa hiçbirini de hatırlamıyorum" demeyi elbette çok isterdim. Ama kaderimde yazan hikaye, basit bir Yeşilçam hikayesinden daha acımasız olmalı ki dün geceki kaza haricinde geçmişte başıma gelen her şeyi zehir gibi hatırlıyordum maalesef.  

Belki kazanın, belki de alkolün etkisinden başım çok ağrıyordu. O ağrıyla başımı zorla yana çevirip hemşireyi ya da bana ağrı kesici verecek herhangi birini aradı gözlerim. O esnada uzaktan bana doğru gelen birini farkettim. En az elindeki içecek kadar sıcak bir gülümsemeyle gelen adamı -yeni yeni açılan gözlerimi hastane florasanı kamaştırdığından- net göremediğim için, adamın kim olduğunu çıkarmaya çalışıyordum. 

Kocam değildi. O kadar kalpsiz olamayacak kadar sevecen birine benziyordu. Hafızamdan şüphe ettim bir an. Yoksa tüm yaşadığımı sandığım bu saçmalıklar bir kabustu da şu karşıdan gülümseyerek gelen adam benim sevgilim ya da kocam mıydı? Hafızam bana oyun mu oynuyordu gerçekten? Ah nasıl isterdim bunun böyle olmasını...

Aklımdan bu düşünceler geçerken, onun o "günaydın" diyen, insanın içine güven dolduran tanıdık sesiyle kendime geldim. Barış'dı bu! Evet Barış. Benim üniversiteden arkadaşım. Roma'da yaşadığını sandığım, onu görür görmez de ne kadar özlediğimi farkettiğim Barış! Ve şu anda ona sarılarak omuzunda hüngür hüngür ağlamak istediğim Barış! 

Gülümsemeye çalışarak biraz şaşkın bir ifadeyle onun "günaydın" ına karşılık verdim. Yanıma gelip ellerimi "iyi misin?" diyerek tutunca, yerimden doğrulup ona sımsıkı sarıldım ve içimin irinini akıtana kadar ağladım. 

Önce o bana; Türkiye'ye bir kaç hafta önce kesin dönüş yaptığını, dün gece de hem bunu haber vermek hem de yeni yılımı tebrik etmek için beni aradığını ama önce cevap alamadığını sonra da benim telefonumdan bir polisin ilk gördüğü numarayı yani onun numarasını aradığını ve buraya nasıl telaşla geldiğini anlattı. Sonra ben de; benim önce otel odasına sonra da bu hastane odasına düşmeme neden olan boktan hayatımı anlattım ona. 

Hayat çok garipti; bir kaç saat önce, tek başıma kadehleri sıralayıp kocam olacak o iki yüzlü alçağı umutsuzca unutmaya çabalıyorken, şimdi ise karşımda beni şefkatle dinleyen bu adama anlattığım hayat sanki başkasının hayatıymış gibi uzak geliyordu bana. Meğer ne güzel bir şeymiş seni gerçekten dinleyen birinin olması. Etraftan aldığım bu huzur ve güven kokusu başımın ağrısını bile geçirmeye yetmişti. Yeni bir yıl için fena bir başlangıç sayılmazdı bence! 

Bir ara saçlarıma baktı ve üniversite yıllarında ona aşık olmama neden olan kocaman gülümsemesiyle "Saçların çok komik görünüyor" dedi. Önce kazanın etkisi sandım ama ellerim gayrı ihtiyari saçlarıma gidince "zehir" gibi olan hafızam bana yardımcı oldu ve ne demek istediğini anlayarak bir kocaman kahkaha da ben patlattım ve ona hemen, otel odasındaki ilginç personeli ve saçımın bu hale nasıl geldiğini anlattım. İkimizin kahkahaları hastane koridorlarında çınladı. Tıpkı o eski gamsız günlerimizdeki gibiydik. 

Bir an eski günlere daldım. Üniversitenin ilk yıllarında düpedüz aşıktım benden bir üst sınıfta olan bu adama. Gülümsemesine hayran kaldığım bu çocuğun adını öğrendiğimde durup durup: 

"Kimse sevemez benim gibi seni
 Kırk yılda bir gelir "Barış" gibisi (Barış'ı çok güçlü vurgulayarak)
 Sen de fazla naaaz ediyorsun ammaaaa 
 Yine de bana gönlün var gibi gibi"

dörtlüğünü söyleyip duruyordum bizim kızlara. Onlar da dalga geçiyorlardı benimle. Ne güzel günlerdi! 

Zamanla Barış'la çok güzel bir dostluğumuz oldu. Aslında içten içe onun da bana olan ilgisini sezmiyor değildim. Ama bu güzel dostluğu kaybetmemek için bir türlü açılamamıştık birbirimize. Savaş'ın hayatıma girmesiyle de aramızda bir şey olma ihtimali sıfırlanmıştı zaten. 

Şimdi düşünüyorum da; ismi "Barış" olan biri dururken ismi "Savaş" olan biriyle evlenerek başıma gelen bu kadar sevgisizlik bu yüzden benim suçum biraz da. Oysa benim ismim bu sevgisizliği hiç haketmiyordu. 

Polisin "Keyfinizi bozuyorum ama ifadenizi almam gerekiyor Sevgi Hanım" cümlesiyle ikimiz de irkildik birden. Oyunun en heyecanlı yerinde, annesi tarafından eve çağrılan çocukların oyun arkadaşlarına baktığı gibi baktık birbirimize. İkimizin aklında da aynı soru olduğuna eminim; "Ne istiyordu bu adam şimdi?"  
... (Part 3 Sonu)

Evet Mor Rimel "ne istiyor bu adam?" Heyecanla bekliyoruz :)


Bir Hikaye Yazıyoruz Bölümleri



13 Kasım 2014 Perşembe

Bir Bloggerın İtirafları

Uzun süredir blogumda yazılar yazmama rağmen diğer bloglarla takipleşmenin ve onlarla etkinliklere katılmanın önemini yeni yeni anlamaya başladım. İtiraf etmeliyim ki; ilk başlarda, tek bir takipçisi bile olmadığı halde "Canlarım, biliyorum bir hayli ihmal ettim sizi" gibi cümleler içeren şuursuz postlar yayınlayan, kendi halinde, garip bir bloggerdım ben :)

Bu durumda, herhangi bir Word belgesine yazıp kaydetmekle, bloga yazıp yayınlamak arasında hiç bir fark olmuyor tabi. Ama yine de "Niye kimse bana yorum yapmıyor ya!" diye sızlanmama engel olamıyordum. Hatta hiç unutmuyorum bir arkadaşıma zorla yorum yaptırmıştım (kendimden utanıyorum şu an ama gerçek bu, üzgünüm ben böyle karanlık bir geçmişe sahibim :) )

Evet evet, itiraf etmem gereken başka şeyler de var; Blogger'dan beklediğim ilgiyi göremeyince çevresinden göremediği ilgiyi arayan ergenler gibi ben de sosyal ağlara çevirmiştim gözümü ve büyük bir özgüvenle demiştim ki kendime; "Bu yazdıklarımı Facebook'ta, Twitter'da -Allah ne sosyal ağ verdiyse artık- hepsinde paylaşayım da yeri göğü yerinden oynatayım, Allah Allah tutmayın ulen beni!" Öyle dedim demesine de, sosyal ağlarda asla tutarlı bir şekilde varlık göstermeyi başaramayan biri olarak, o özgüven nereden geliyordu bilmiyorum ama sesimi duyuracağım kitlenin de boyutunu içten içe tahmin ediyordum aslında.

Buna rağmen bir umut işte, postlarımın linkini sosyal hesaplarda paylaşıp, blogumun okunma sayısını takibe koyuldum yine de. Sadece okunmak ve okunduğumu bilmek istiyordum hepsi bu. Okunma sayısında bir nebze hareket olsa da öyle yeri göğü oynatacak bir sonuçla karşılaşmadım doğal olarak ama profillerimde yayınladığım postları like edenler, hatta linkin altına yorum atanlar ( kendi rızalarıyla :) ) bile oluyor diye nasıl da seviniyordum ilk başlarda görmeliydiniz, kıyamam kendime yaa! :)

Bu çabalarım sonucunda da okunma oranlarına baktığımda; 400 kişilik Facebook hesabımdaki okuyucu kitlemin tahminen 30'u geçmediğini, "takibe takip" vaadiyle edindiğim Twitter takipçilerimin aslında birer hayalet olduklarını gördüm. (Böyle :) mi yapsam, şöyle :( mi yapsam bilemedim şu an)

Bunun dışında yakın çevremde yazılarımı takip eden özellikle Meryem Teyzem (kendisi, yazılarımda ondan bahsetmemi istiyor, Ayla Teyzem'den bahsedip ondan bahsetmediğim için azcık gücenmiş bana, "teyzelerin en entellektüeli, seni çok seviyorum!" ) kuzenlerim ve arkadaşlarımı da işin içine katarsam toplamda 60'ı geçmeyen korsan takipçim vardı. "Korsan" diyorum çünkü blogumda resmi olarak beni takip etmeyen takipçilerimdi bunlar. (Yeri gelmişken buradan mesajımızı da verelim "Korsana hayır, takibe evet!" :) )

Sonra vakit buldukça farklı bloglar okumaya başladım ve gördüm ki, bu blog işleri benim sandığım gibi yürümüyormuş. Ben şekil-şemayı çözmeye çalışırken; diğer bloggerlar etkinlikler yaparak, oyunlar oynayarak Blogger'ın dibine kadar sefasını sürüyorlarmış. Ben de boşuna kendi kendimi "Niye kimse beni okumuyor yaa?" diye yiyip duruyormuşum.

Hal böyleyken, "Attan düşenin halinden attan düşen anlar" (Yoksa eşek miydi o? Hep karıştırıyorum) diyerek, yazdıklarımı okuyacak ve okuduğunu belli ederek beni çok ama çok sevindirecek blogger arkadaşlarımla kaynaşıverme çabalarına giriştim ben de. İyi de etmişim. Çünkü yazdıklarımın "gerçekten" okunduğunu bilmek ve aynı dili konuşan yeni dostlar edinmek çok güzel.

Tüm bu aydınlanmanın ardından bile Blogger'ı hala etkin bir şekilde kullandığım söylenemez. Buna vaktim yok çünkü. Ama blogla ilgili bir sorun yaşadığımda bana yardımcı olmaya çalışacak güzel dostlar ediniyorum, daha ne olsun?










23 Ekim 2014 Perşembe

Bir Ödül de Benden




Blog dünyasında olup biten bu etkinliklere biraz yabancıyım. Mimler, ödüller bugüne kadar pek dahil olduğum şeyler değildi. Sağolsun Süslü Şirine  bana da ödül yollamış.

Bu ödül ne demek oluyor, hiç bir fikrim yok ama :) sanırım amaç sosyalleşmek, diğer bloglarla kaynaşmak ve takipçi sayısını arttırmak :) Bu yüzden ben de zevkle ödülü haketmek için istenileni yaptım

Efendim, bu ödülün 3 tane de şartı varmış:
1- Ödülün fotoğrafını yayınlamak
2- Ödül veren blogun bağlantısını eklemek
3- 15 bloga bu ödülü dağıtmak

Ben de listemden rastgele seçimler yaptım ve daha önce ödül aldılar mı bilemiyorum, ama amaç zaten eğlenmek ve kaynaşmak. Buyrunuz; benim listemdeki şanslılar da şöyle...



1-) Müptezel
2-) Sosyal Medya Kafe
3-) Yeşeren Yaprak
4-) Buralı Olmayanlar Lokali
5-) Gelincik Zamanları
6-) Şekerli Türk Kahvesi
7-) Yağmurlu Günler
8-) Masal Yıldızı
9-) Burchin's
10-) MissTuti
11-) Şüheda'nın Dünyası
12-) Söz Sanatı
13-) RenGarenK
14-)Pembe Kreasyon
15-)Strangeland Dreams


20 Ekim 2014 Pazartesi

Bloglar Dayanışması - Blog Takip Etkinliği

 Merhaba arkadaşlar, takipçi sayısı henüz 20'lerde olan bir blogger olarak blog dayanışmlarını çok seviyorum ve rastladıkça katılmaya çalışıyorum.

Daha geniş kitlelere yayılmak ve farklı bloglar tanımak adına yapılan bu dayanışmalardan bugün de bir yenisine rastladım ve belki bir yararı olur diye sizlerle paylaşmak istedim.

Siz de takipçi sayınızı arttırmak ve farklı bloglar keşfetmek isterseniz;  http://sosyalmedyakafe.blogspot.com.tr/2014/10/bloglar-dayanismasi-blog-takip-etkinligi.html adresinden katılımı gerçekleştirebilirsiniz.

Takipçiniz bol olsun! :)
Sevgiler...