Wikipedia

Arama sonuçları

26 Haziran 2013 Çarşamba

Geleceğe Notlar

Son günlerde yaşadığımız olaylarla ilgili olarak olur da yüzlerce yıl sonra tarihe ışıklık edecek hiçbir belge kalmaz endişesi ve torunlarımıza sağlam, güvenilir bir belge olması düşüncesi ile Gezi Parkı olayları ile ilgili yazmaya devam etmeye karar verdim. Olayın siyasi dokümantasyonu kayıtlarda mevcut zaten ben bu yüzden magazinsel tarafıyla ilgilenip gelecek nesillere bu yönde belgeler bırakmak istiyorum.  Zaten tarihi kayıtlara bakarsak, savaş, ayaklanma, fetih falan filan; çok sıkıcı değil mi? Hiç halkın gözünden bakılmış samimi bir belge yok. Örneğin Patrona Halil isyanında dönen Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'yla ilgili geyikleri çok merak ediyorum ben. Bir kişinin de aklına gelmemiş "şu geyikleri bir not edeyim de gelecek nesiller faydalansın" diye. Siyasi yazıları sevmediğimden, ben size olayın biraz da magazinsel tarafından bir pencere açmak istiyorum. Zira sosyal medyada bulunan kayıtların geleceğinden endişeliyim.  Evet belki Orhun Abideleri gibi Türk tarihi açısından olağanüstü bir yazı sayılmayacak ama gelecek nesillere en azından fosforlu kedi gözleri kadar yol gösterici olabilir belki.

Fotoğraf: Nihat Odabaşı

Son Durum


Direniş de başbakanın inatçı ve sert tavırları da hala devam etmekte. Olaylar  daha da dallanıp budaklandı. Başbakan plebisite (Not: plebisit kelimesi ve anlamı Türkler'in çoğunluğu tarafından bu olaylar sırasında idrak edilmiştir) gidilebileceğini söylemesine rağmen sert üslubundan vazgeçmeyerek insanların tepkisini çekmeyi sürdürdü. Annelere "Çocuklarınıza sahip çıkın!" demesinin ardından tüm anneler taksime giderek halay çekti. 



Başbakan bu olaylara karşı "Yıkılmadım ayaktayım yerli ve dış mihraklar görsün, direnişçilerle baş başayım" havasıyla "Milli İradeye Saygı Mitingi" adı altında ülkenin çeşitli yerlerinde mitingler yaptı ve de yapmakta. Her mitingden sonra insanların tepkisini daha fazla çekmeyi başarıyor. İnsanlar tepkilerini de değişik protestolar icat ederek gösteriyorlar. Tüm dünyaya örnek olan bir protesto tarzı yakaladık. Hatta bizden sonra otobüs bileti zammına protesto eden Brezilyalılar "Aşk bitti! Burası artık Türkiye!" sloganıyla direniş yaptı. Duran adam, duran adamın karşısında duran adam, piyona çalan adam (bu arada gözaltına alınan piyano da tarihi kayıtlara geçilsin lütfen, atlamayalım) amuda kalkan adam, bikinili kadın gibi protestolar gerçekleşti fakat en yankı uyandıranı "Duran adam"dı.



Gezi parkı olayları nasıl sonuçlanır, ülkeyi siyasi ya da sosyo-ekonomik açıdan nasıl etkiler şu anda fazla kestiremiyoruz, yalnız sosyo-kültürel açıdan şu kadarını söyleyebiliriz ki; Türk mizahı literatürüne çok şey eklendi bu zaman zarfında; hülooğ, oukl gibi başka dillere çevirmekte zorlanacağımız  yeni kelimeler ve hatta "fosforlu kedi gözleri" gibi ilginç tamlamalar da sanal lügatımıza giriverdi mesela. Bir kıl, tüy meselesi var ki o konuya hiç bulaşmak istemiyorum. Sosyal medya insanının diline düşeceğine git kendini tomanın altına at daha iyi. -Bu arada yeni bir ata sözünü de ben oluşturdum şu anda, bu da kayıtlara geçilsin lütfen-


Ölenler, yaralananlar, psikolojik travma geçirenler oldu. Ülke genelinde psişik bir havadayız hepimiz. Herkeste bir asilik, bir hak arayışı sormayın gitsin. Geçenlerde güler misin ağlar mısın tarzında bir olay izledim haberlerde. Okula giderken araba çarpması sonucu hayatını kaybeden bir yavrumuzun haberini yapan muhabir etraftaki vatandaşlarla röportaj yaparken mikrofon uzattığı komşu teyzede de gördüm o devrimci ruhu. Olayın neden kaynaklandığını, acil olarak bir geçit yapılması gerektiğini gayet sade ve içten bir dille dile getirdikten sonra arkasında yer alan, kameralara "hangi kanal acaba" dercesine meraklı gözlerle bakan üç kişiye dönüp, coşkulu bir şekilde " Hadi ayaklanın!" dedi. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Ülkece geç kalınmış bir devrimci ruha büründük velhasıl kelam.

12 Haziran 2013 Çarşamba

Ne olacak bu memleketin hali?

Aslında sizlere tatilden, çiçek,böcek gibi lay lay lom konulardan bahsetmek isterdim, ama son günlerde yaşadığımız olaylar, hepimizin içinde birtakım duygular biriktirdi. Ben de "ne olacak bu memleketin hali?" endişesine kapılıp siyasi konular tarzım olmamasına rağmen bu olanlara duyarsız kalamayıp düşüncelerimi paylaşmak istedim.

Gezi parkı Topçu Kışlası görünümlü AVM Olsun mu ? 


Taksim'i severim, öğrencilik yıllarımdan beri arkadaşlarımla gittiğim, İstanbul'da doğup yaşayan her insan kadar anıları olan biriyim, ama doğrusunu isterseniz Gezi Parkı'na uğramışlığım bir elimin parmak sayısı kadar azdır neredeyse. Gezi Parkı'nın Topçu Kışlası'na dönüştürülüp dönüştürülmemesi benim hayatımı fazla etkilemeyecek ama insanları gazlarla zehirleyerek Topçu Kışlası yapma fikrini dayatmaya çalışan bir hükümet var ise zaten benim hayatımı hiç değiştirmeyecek olan bu kışlayı ben de istemiyorum o zaman. "İnatsa inat, hadi bakalım" diyor insan ister istemez.
Oraya tarihi bir yapıyı tekrardan (!) yapmak, ülkeyi nevrotik bir duruma sürükleme pahasına, bu kadar önemli mi yani? Gezi Parkı'nın durumundan memnun değilseniz eğer, park olarak restore edin o zaman. Sonuçta orası da tarihi bir park olma yolunda ilerliyor. Ne bileyim turistik bir park yapın mesela.Öyle çok da çılgın bir proje olması gerekmiyor insanları memnun etmek için. Bu çözümler bizim aklımıza geliyor da neden sizin aklınıza biber gazı geliyor? 

Özgürlük Meselesi


Aslında sorunun Gezi Parkı meselesi olmadığını her iki taraf da bal gibi biliyor.Sorun "Özgürlük" meselesi.
Biz Türkler her şeyi sineye çekebiliriz. Ekonomi yerlerde sürünür, dünyanın en pahalı benzinini kullanırız, bankalarımız hortumlanır da yine de zamlarla ayakta durmaya çalışırız kimsenin gıkı çıkmaz, hatta bunların mizahını yapar eğleniriz. Deprem olur, sel olur herkes birbirine kol kanat gerer, devletten beklenmesi gereken yardımların alasını birlik içinde halk olarak biz gerçekleştiririz, onunla da kalmaz çevremizdeki komşularımıza da yetişiriz, devletin baş edemediği terör belasına kınalı kuzularımızı kurban ederiz, şehirlerimizde bombalar patlar günahsız bebeleri ellerimizle kara topraklara veririz yine de başımız önde vatan sağ olsun deriz. Amaaaaaaa! Göçebe genlere sahip bir toplum olarak özgürlüğümüzü "YEDİRTMEYİZ ! "  Tarihte de böyleydi her zaman böyle olacak. Osmanlı'nın en dip dönemlerine kadar direnen Türkler, birilerinin himayesine gireceğini anladığı anda "çıldırmadı mı?" Bizim de en hassas damarımız bu. Basmayın bu damara! 

Fikir ayrılıkları olabilir, toplum olmanın doğasında vardır zaten. Herşeyin çözümü olur, her sorun halledilebilir ama halkını konuşturmazsan, medyanı, sanatçını,gazetecini susturrmaya çalışırsan elini başına koyar bu olay neden bu kadar büyütüldü diye sorarsın kendi kendine. Akıllıysan bardağın taştığını anlar, ılımlı bir politika izler yoluna devam edersin, eğer kibrine yenik düşüp herkesi dize getirmeye çalışırsan sonuçlarına katlanırsın. 
Hükümetin bu olayı acil olarak çözmesi gerekiyor. Çözmek için ılımlı bir adım atılmazsa eğer, bu işin içinde bir art niyet, bir nemalanma aranmaya başlanacaktır haklı olarak. Bu ülkeye hizmet etmek için oradaysanız "Hizmet bizim işimiz, durmak yok yola devam" diyorsanız eğer, bu olayı kimsenin burnu kanamadan çözmek de sizin işiniz olmalı.

Öyle ya da böyle eleştirilseniz de, eski görüşlerinizden ötürü herkesin kafasında bir  soru işareti bıraksanız da bu halk seçti sizi. Kimi bir mübadiliniz olmadığına inandığı için, kimi çalışkan bulduğu için, kimi inandığı için. Siz hükümet olarak size bu kararları alma yetkisi veren halkınızı dinlemez, onları pıstırıp bir kenarda oturtmaya çalışırsanız, demokrasiden bahsedemezsiniz, bahsedersiniz de inandırıcı olamazsınız. "Halkına zulmedenler ayakta kalmayacaklardır" diyerek uyardığınız Esad'ın halkını kucakladığınız gibi Gezi Parkı'ndaki gençleri de kucaklamanızı bekliyoruz, onları gazlarla zehirlemenizi, tomalarla püskürtmenizi ya da onları "çapulcu" gibi söylemlerle yaftalamanızı değil. Aksi takdirde Arap yarımadasında esen bahar yelleri ülkemizi de etkisi altına alacaktır.