Wikipedia

Arama sonuçları

öneri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
öneri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Aralık 2020 Salı

Abartma Tozu


    Şermin Yaşar'ı çok seviyorum. Onun yazdıklarını okuyunca, çocukken Aziz Nesin okurken hissettiğim duyguları hissediyorum. Mutluluk veriyor. Bu kitabı da öyle. Evet çocuk kitabı olabilir ama bence her yaşa hitap ediyor. 

    Kurgu muhteşem, bir anda bir distopyanın içinde buluyor insan kendini. Ana tema gluten alerjisi olan on yaşındaki bir çocuğun üzerinden dönüyor. Bu çocuk bir sabah kalkıp bakıyor ki herkes abartma hastalığına yakalanmış. Herkes her şeyi abartıyor. Bir tek kendisi normal. Sağlıklı beslenmeyi abartanlar, temizliği abartanlar, alışverişi abartanlar, eğitimi abartanlar... kimler yok ki? Günümüze tutulmuş bir ayna gibi bir bakıma. Bu sebeple küçük-büyük herkes okuduğunda bir parça bulabilir kendisinden.

    Anlatım çok sade, çok samimi her zamanki gibi. Öykü boyunca bir kaç tekrarlayan cümle var ki bu tekrarlarla alakalı olarak kitabın sonunda bekleyen esprinin heyecanıyla kitabı bırakmak istemiyor insan ve bir solukta okunup bitiveriyor.

Kitaptaki çizimler de çok güzel.  Damla da resimlere bakarak kitap okuyormuş gibi yapıp, hikayeler uyduruyor, ilham verici de aynı zamanda :) her yaşa hitap ettiğini söylemiştim sanırım. Bu kitabı onun ileride gerçekten okuması için saklayacağım.

    Kısaca çok severek okudum ben ve kesinlikle küçük-büyük herkese önereceğim bir kitaptır kendisi.




14 Mart 2017 Salı

Ata Demirer Gazinosu



Geçtiğimiz cumartesi akşamı Bostancı Gösteri Merkezi'nde Ata Demirer Gazinosu'nu izlemeye gittik ve çok keyifli bir akşam yaşadık.

Tiyatro ortamında gazino keyfi yaşamaya çalışmak biraz garip olsa da ilginç bir deneyimdi. Ata Demirer işini ciddiye alarak yapan bir sanatçı ki böyle bir projede Taşkın Sabah ve orkestrasıyla çalışmasından da bu belli oluyor zaten. Ayrıca sahnedeki heyecanını, ilk sahne deneyimiymişcesine hemen hissedebiliyorsunuz.

Ata'nın sesine hayran kaldık. Yalnız, seçilen şarkılar genel olarak bana biraz ağır geldi yani kıpır kıpır söylediği şarkılar daha iyi hissettirdi. Ve küçük bir eleştiri daha; stand up yaptığı bölümleri biraz daha uzun tutsaydı daha mutlu olacaktık. Daha fazla stand up izlemeye odaklandığımız için biz biraz gülmelere doyamadık da :)

Nasıl anlatsam size; içinde konser, stand up, taklit, kahkaha, eğlence hatta dansözün bile olduğu bir gösteri izledik diyebilirim. Genel olarak eğlenceli, yüzlerde hoş bir tebessüm bırakan kaliteli bir gösteriydi.  Keyifli bir akşam geçirmek isteyenlere tavsiye edilir.




30 Aralık 2015 Çarşamba

Cyrano De Bergerac


İstibdat Kumpanyası adlı oyunu izlediğimden beri görmek istediğim bir oyundu Cyrano De Bergerac.

Eserin konusu dramatik; hayranlık uyandıracak şekilde kılıç kullanan ve inanılmaz bir şairliğe sahip Cyrano haddinden fazla büyük burnu olduğu için kendini çirkin bulmakta ve aşık olduğu kuzeni Roxane'a bu yüzden bir türlü açılamamaktadır. Açılmak bir yana dursun, Roxane'ın Cyrano'nun bölüğünde genç ve yakışıklı Christian'a aşık olduğunu da öğrenince aşkından vazgeçip onları kavuşturmaya çalışıyor üstelik bu güzel yürekli kahramanımız,

17. yüzyıl Fransa'da yaşamış şair ve silahşör Cyrano de Bergerac'ın hayatından esinlenen bu oyun anlayacağınız üzere, aşkı, kahramanlığı ve gururu anlatıyor.

Edmond Rostant'ın eserini Sabri Esat Siyavuşgil dilimize çevirmiş ve bunu öyle güzel yapmış ki; Cyrano'nun oyun sırasında yaptığı bazı tiratların orjinalinden bile daha güzel olduğu söylenmekte.

Buna rağmen oyundan çok etkilendim diyemem. Bazı detaylar beni rahatsız etti çünkü. Ses, görüntü ve sahnedeki kalabalığın nerede ne zaman duracağını bilemez halleri de bu detayların arasında. Ama.....

Bu "ama"dan sonraki noktaları, oyunda Cyrano karakterini canlandıran ve bu sene tesadüf olarak sahnede 2 kere seyretme şansını yakaladığım Yiğit Sertdemir ile doldurmak istiyorum. Çünkü seyirciye bu oyunu sonuna kadar izletme başarısını Yiğit Sertdemir'in muhteşem oyunculuğu sağlıyor ve bence sadece bu güzel oyunculuğu izlemek için bile gidilir bu oyuna. Bunun dışında güzel olan bir diğer şey de müziklerdi. Evet, onlar da oyuna renk katmıştı. Kostümler ve makyaj da güzeldi aslında ama ışık yetersiz olduğu için fazla muhteşem durmuyorlardı.

Diğer oyunculuklar için ise çok kötü denemez ama ortalamanın altında kalıyorlardı diyebilirim. Tamam, belki Yiğit Sertdemir'in muhteşem performansı yüzünden ben öyle hissetmiş de olabilirim. Ama özellikle Roxane rolü için Ayşecan Tatari'den başka isimler düşünülebilirdi. Şehir Tiyatroları'nda bu rolün hakkını verecek çok başarılı ve güzel kadın oyuncular var biliyorum çünkü.

Neyse, kaba taslak oyun hakkındaki izlenimlerim böyle işte. He bir de küçük bir not düşmek isterim; ben Ümraniye Sahnesi'nde izledim bu oyunu. Bir daha adım atmak istemeyeceğim bir yerdi. Yerin bana çok uzak olması, sahnenin ışık ve ses düzeninin kötü olması, gelen seyircilerin çoğunun oyunla ilgilenmeyip telefonlarının ışıklarıyla sinirleri tavana zıplatmalarını mı anlatsam size bilemedim. Ümraniye Sahnesi denilen yerin aslında bir spor salonu olmasından hiç bahsetmiyorum bile.

Sanırım seyircilerin tavırları da ortama göre değişiyor. Yani güzel tarihi bir tiyatro binasında insanlar böyle davranmaya cesaret edemezdi herhalde. Buna da şükür tabi ki ama yine de insan düşünmeden edemiyor; her bir tarafından vinçler yükselen, şantiyeyi andıran güzel şehrimde birkaç inşaatcık da tiyatrolar için yapılsa, bizler de AVM'ler ve spor salonlarına hapsedilmiş muhteşem eserleri hakkını vererek ve büyülenerek daha güzel yerlerde izleyebilsek güzel olmaz mıydı?

Not: Fotolar İbb.gov.tr'den alınmıştır.






19 Kasım 2015 Perşembe

İstibdat Kumpanyası

Uzun süredir bir tiyatroda bu kadar güldüğümü, bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. Çok güldük, çok eğlendik... Evet ballandıra ballandıra (ama spoil etmeden) anlatacağım ki herkes gidip izlesin bu şahane oyunu.

Oyunun isminden de anlaşıldığı gibi olay, İstibdat döneminde yani II.Abdülhamit'in 1.Meclis'i kapatmasından sonraki baskıcı ve yasaklı dönemde geçiyor. Öyle bir dönem ki; padişaha karşı bir gönderme olabilir korkusuyla en ufak detaylarda bile sansür ve otosansür uygulanıyor.

Bu yönetime karşı olan cumhuriyet yanlısı Şeref Paşa da tiyatroyu kullanarak halkı galeyana getirmek ve bu baskıcı sistemi sinsice çökertmek istiyor. Bunun için Fransa'dan yarı Fransız yarı Türk olan Samuel efendiyi (Levent Üzümcü) getirtiyor ve ondan "Cyrano de Bergerac" adlı oyunu sahneye koymasını istiyor. Çünkü oyunun ana karakteri olan Cyrano'nun Abdulhamit gibi uzun bir burnu vardır.

Paşa, oyun sırasında Abdulhamit'in burun gibi hassas olduğu pek çok konuda göndermeler yapılarak sansürlerin delinmesini ve bu kargaşada Abdulhamit'in tahttan indirilerek tekrar meclisin açılmasını ummaktadır.

Böyle anlatınca, kulağa entrikalarla dolu Muhteşem Yüzyılvari bir oyun gibi gelebilir ama öyle değil. Çünkü, Samuel efendinin bu oyunu sahneye koyabilmesi için başka oyunculara da ihtiyaç vardır ama jurnallerle tiyatroların yakıldığı, oyuncuların dövülüp susturulduğu bir dönemde böyle bir oyunda yer almak isteyecek tiyatrocu bulmak da bir hayli zordur. Bu şartlarda ise paşanın bu konu için görevlendirdiği yardımcısı, ancak Recai efendinin topluluğunu bulabiliyor ki; asıl şenlik de işte, birbirinden renkli kişiliklerden oluşan bu toplulukla, Samuel efendinin tanışmasıdan sonra başlıyor.

Sonra neler mi oluyor? Espriler, göndermeler, ince detaylar, müthiş oyunculuklar, danslar, müzikler o kadar çok şey oluyor ki... Ve her şey o kadar güzeldi ki; kendimi tutmasam oyun hakkında Cyrano'nun burnu gibi koooocaaaaamaaaannn bir post yazabilirim. Her şey bir yana sadece Levent Üzümcü'nün performansı için bile ayrı olarak, destanımsı bir yazı hazırlayabilirim. Ama ben hiçbirini yapmıyorum ve yazımı en ballandırılmış yerinde tatlı tatlı kesiyorum; fırsat bulur bulmaz gidin kendiniz tadını çıkarın diye.



1 Kasım 2015 Pazar

Tiyatro Önerisi "Hayal-i Temsil"

Nihayet, dün tiyatro sezonunu açtım. Haftalar öncesi ilk boş bulduğum oyuna almıştım bileti. Üsküdar Müsahipzade sahnesinde izlediğim oyun hakkında pek bilgim yoktu aslında. Sadece Afife Jale ve Bedia Muvahhit'in hayatlarını anlatan bir oyun olduğunu öğrenmiştim online bileti onaylamadan önce.

Ama şimdi bu oyunu izleyen biri olarak gönül rahatlığıyla diyebilirim ki; "iyi ki almışım o bileti ve iyi ki izlemişim bu oyunu". Hayatımda izlediğim en büyüleyici oyunlardan biriydi hatta biraz daha zorlarsam en muhteşemiydi diyebilirim. Oyunculuk, dekor, sahne... her şey kusursuzdu.

Gerçek hayatlarında hiçbir zaman yan yana gelmemiş olan ama aslında aynı zamanlarda yaşamış ilk Türk müslüman kadın tiyatro sanatçılarından olan Afife Jale ve Bedia Muvahhit bu oyunda hayali bir temsil ile bir araya geliyorlar. Kurgu çok güzel. Oyunculuk muhteşem. Ama beni asıl etkileyen sahne ve dekor oldu. Bu yaşıma kadar izlediğim oyunlar içinde dekoruna hayran kaldığım tek oyundur diyebilirim. Tahta duvarların içinden çıkan farklı mekanlarla farklı zamanlara yolculuğa çıkıyorsunuz adeta.

Bedia Muvahhit rolünü Hümay Güldağ, Afife Jale rolünü Şebnem Köstem canlandırıyor ve onlara da başta eski makyör Dikran olmak üzere birbirinden farklı çeşitli rollere jet hızla bürününen pek yetenekli Yiğit Sertdemir eşlik ediyor. Yiğit Sertdemir aynı zamanda oyunun yönetmenliğini yapıyormuş; ki oyun sırasında o yönetmenliği sahne hakimiyetinden hissediyorsunuz zaten.

Oyunun hayran bırakan etkisi bir yana bir de bu oyundan pek çok şey öğrendim ben. Mesela, Selahattin Pınar ile Afife Jale'nin aşkını bilmiyordum. Birlikte "Bir bahar akşamı  rastladım size" şarkısını söyledikleri sahne çok güzeldi. Onları izlerken "vay be, bu şarkı Afife Jale için mi yapılmış acaba? oyundan çıkınca araştırmam lazım" dedim. Aslında içimde hep bir araştırma isteğiyle izledim oyunu. Afife Jale'yi, Selahattin Pınar'ı, Bedia Muvahhit'i, kendi gibi tiyatrocu olan Bedia Muvahhit'in eşini, Darülbedayi'yi ... ve bugüne kadar araştırma gereği duymadığım için kendime kızdığım pek çok konuyu.

Daha fazla detay vermek istemiyorum. Gidip izleyin ama gitmeden bu kişilerin hayatlarına bir göz atın, öyle izleyin. Gerçekten etkileyici hayatlar ve etkileyici bir oyun.


14 Eylül 2015 Pazartesi

Tatil ve Otel Önerisi: Kazdağları Butik Otel


http://www.idanaturalifestyle.com/

Yazın son demlerini yaşadığımız bu günlerde doğa harikası Kazdağları'nda kendinizi bir oksijen festivaline götürmek ister miydiniz? Mitolojik ismiyle İda Dağı'nın büyüsünü hissetmek, yemyeşil, gürül gürül akan suyunda serinlerken Hasan Boğuldu efsanesini dinlemek, türbesinin başında da Sarıkız'ın hikayesini öğrenmek, dünyanın hiç bir yerinde eşi benzeri olmayan bitki örtüsüne sahip doğasında uzun ve keyifli yürüyüşler yapmak, bisiklet turlarına hatta Kazdağları Jeep Safari Turları'na katılmak ne güzel olurdu değil mi?

Düşünün, düşünün; bizi bekleyen upuuzuun koca bir kışa, ne güçlü bir merhaba demiş olurduk, Kazdağları'nda yapılan böyle bir tatilin ardından :)

İşte bu güçlü "merhaba"için kendinizi, Kazdağları'nın o muhteşem doğasında yer alan butik otellerde hazırlayabilirsiniz. Ve İda Natura Life Style Otel bu otellerin içinde çok tercih edilen bir seçenek.

Neden İdea Natura Life Style?

Bu otelin tercih edilmesinin pek çok sebebi var elbette; konumu, doğası, hizmet kalitesi, farklı konseptlerde hazırlanmış odaları olması gibi... Ancak en önemli sebeplerinden birisi otelde tuz terapisi yapılıyor olması.

"Tuz terapisi de neymiş?" diyenler dikkat kesilsin, anlatıyorum; Tuz terapisi Avrupa'da 19. yüzyılda popülerlik kazanmış. Bunun nedeni ise; Polonya'daki tuz sanayicilerinin, yerin 300 metre altında çalışmalarına rağmen tuz yataklarında çalışan madencilerin hiç birinde zatürre ve astım gibi akciğer hastalıklarının görülmediğini farketmeleri olmuş. Bu gözlem sonucunda da dünyada tuz terapisi uygulaması yapan pek çok spa kurulmuş. İşte İda Natura Life Style'da da Avrupa standartlarında bir tuz odası bulunmakta. Hem dışarıda hem içeride akciğerlerinize oksijen ziyafeti vermek için bence bulunmaz bir fırsat :)

İda Natura Life Style'da bulunan Tuz Odası
Ayrıca otel, tuz terapisi dışında konuklarına çeşitli imkanlar da sunuyor. Spa ve meditasyon seansları, safari, bisiklet, treekking turları gibi ruhunuza iyi gelecek tüm bedeninizi yenileyecek aktiviteler de bonusunuz oluyor.

Otelin Konumu


Otelin konumu ise Kazdağları eteğinde ve meşhur Sarıkız ve Baba tepeleri'nin gölgesinde yer almaktadır. Hasan Boğuldu GöletiSütüven Şelalesi'ne yaklaşık 3 km uzaklıkta.

Otele gelen konukların çoğu, Kazdağları'nın o muhteşem bitki örtüsünün arasından yürüyerek Hasan Boğuldu'ya gitmeyi tercih ediyorlarmış ama dileyenlerin kendi araçlarıyla ya da otelin sağlayacağı Jeep safari ile de bu geziyi gerçekleştirebilmeleri mümkünmüş.

Ayrıca imkanınız varsa, Kazdağları'nın bulunduğu bu bölgeye çok yakın olan, Kuzey Ege'nin diğer görülmeye değer yerlerini de kapsayan bir rota çizerseniz müthiş bir kültür turu da yapmış olursunuz.

Örneğin İda Natura Life Style Butik Otel'den "zihinsel" ve "fiziksel" açıdan dinlenmiş olarak ayrılıp, Kazdağları'nın çevresindeki diğer doğa harikası yerlerden geçip Çanakkale Şehitliği'nde bir mola vermek "ruhsal" olarak da bir terapi olacaktır.

İçinde hem zihinsel hem fiziksel hem de ruhsal terapi barındıran bir tatil, kışın soğuk ve depresif kollarından koruyacaktır bizleri :)

Herkese iyi gezmeler.

Tatillerimiz hiç bitmesin...


http://www.idanaturalifestyle.com/




14 Şubat 2015 Cumartesi

En Tatlı Aşk - The Sweetest Love (by Kreatif Baskan)




İşte size sevgililer gününde içinizi ısıtacak çok romantik bir aşk hikayesi...

Bu hikaye için sizi, adı gibi çok yaratıcı olan arkadaşımız Kreatif Başkan'ın bloguna göndermem gerekiyor ama, şuradan buyrunuz efemm : Kreatif Başkan

(Please, click the link for this sweety story: The Sweetest Love )