Wikipedia

Arama sonuçları

26 Kasım 2022 Cumartesi

Annem'e...

   


     Mis kokulu, güzel gülüşlü, pamuk kalpli annem... Böyle güldüğün fotoğraflarda o kadar ölümsüz duruyorsun ki; sanki karşımdasın ve "bi kahve yap da içelim kız" demişsin gibi.

    Sana dair kelimeler, hem boğazımda hem de kalemimde düğümleniveriyor canım annem. Tam altı yıldır içimdeki sessiz hıçkırıklarda kayboluyorum böyle işte. 

    Anlatacak ne çok şey var oysa; Damla var her şeyden önemlisi, Sevim Damla... Görebilseydin, ömrüne ömür bile katabilirdi biliyor musun? 

    Acaba diyorum, kim bilir, belki de sen bizi yukarıdan bir yerlerden..?

    Bilemiyorum, öyle de olsa ne farkeder, bu sana olan özlemimi değiştirmez ki, gittiğinden beri boğazıma yapışan düğümü çözemez ki... 

    Susuyorum, her zamanki gibi...hep susuyorum ve sadece seni sessizce özlüyorum, hem de çok...


(annemsiz 6.yıl)




14 Eylül 2022 Çarşamba

Pamukkale

 


    Bir hayli  oldu gezilerimi burada paylaşmayalı. Şu an birden aklıma geldi ve hazır fırsat da bulmuşum, kaçırmadan buraya aktarmak istedim hızlıca.

    Bu sene, çekirdek aile olarak yaptığımız Antalya tatilimizin dönüşünde, bir gece Denizli'de konaklayarak "Salda"  ve "Pamukkale"yi de görmek istedik. 

    Damla'nın en az o travertenler kadar pamuk olan elleri avuçlarımda, "allahım buraya daha önce niye gelmemişim?" sorusu kafamda ve ağzım mütemadiyen kulaklarımda dolaştım bu doğa harikası yeri.  

Unesco'nun dünya mirasları listesindeki bu muhteşem yere gelmek için onu önce bir karnabahara benzeterek beni çok güldüren kızımı beklemekle çok da iyi yapmışım aslında. 
"Anneaaa, sanki biz pengueniz di mi anneaaaaa!" nidaları hâlâ kulaklarımda yankılanıyor bu fotolara baktıkça :)


                                "Söylesene anne, hangimiz daha pamuk?"


12 Ağustos 2022


12 Ocak 2022 Çarşamba

Nerede kalmıştık?

Merhaba sevgili blog alemi, buralara gelmeyeli epeyce oldu. Bugün "dilekeren.com"alan adımın uçtuğunu farkettim ve yazılarıma ulaşamadım. Sanırım uzun zamandır görünür değildi bloğum ve bundan haberim yoktu. Gördüm ki kimsenin de umrunda değilmiş bu durum (buna kendim de dahil)

Bunun üzerine, "dilekeren.com" neyime, uğraşamam bunlarla deyip, alan adımı tek kalemde iptal edip, "blogspot"u özgür bırakmaya karar verdim ve soluğu burada aldım. Umarım "blogspot" uzantısı yine uğurlu gelir de  yazmaya başladığım ilk zamanlar gibi aktif olabilirim tekrar.

Damla büyüdükçe bana kalan zaman küçülüyor sanki. Yazmak, okumak, şarkı dinlemek, gezmek... tüm bunlar blogumun ana konularıydı ve fakat ben bunlardan o kadar uzağım ki bu ara.  Bilmiyorum "blogspot" olmak bir işe yarar mı? 

Bunlardan uzak kalmakla beraber tüm bu koşturmacalı hayatımda  yazılacak çok daha başka konular da var paylaşmak istediğim aslında. 

Örneğin, çok fazla kitap okuyamıyorum evet ama storytel'den dinliyorum arada merak ettiğim kitapları, çocuk kitapları okuyorum bir de bolca, hem de gürül gürül yüksek sesle ve milyon tekrarla, bıkmadan... :) Sinemaya gidemiyorum ama Netflix'ten izlediklerim var (çoğunun sonlarında uyuya kalsam da :)) Damla'dan çok şey öğreniyorum bir de, onunla yaşadıklarımı, annelik maceralarımı anlatmak isterim mesela.

Ayrıca, iş hayatından bıkkınlığımı anlatmak, içimi dökmek isterim, anneme özlemimi anlatmak isterim yine, eski günleri anlatıp hatırlamak ya da. Yeni bir semte alışmaya çalışırken yaşadıklarımı... Hele araba kullanmaya başlarken yaşadığım gülünç anlar o kadar burada olması gereken anlar ki.. Hepsini sıraya koyup tüm yılda her gün bir yazı yayınlayabilsem keşke.

O kadar olmasa da umarım bu sene bolca vakit bulabilir de uğrayabilir ve bunları burada anlatabilirim. Bir de çok güzel bir yıl olsun hepimiz için, anlatmaya ve yaşamaya doyamadığımız. En kısa zamanda tekrar uğrayabilmek dileğimle...

4 Nisan 2021 Pazar

Korona

Bir sene direndim ama sonunda ben de korona oldum, yani olmuşum haberim yok. İş yerinde aynı departmandan dört kişide maskeli ve mesafeli ortamda kimden kime bulaştığı belli olmayan virüsün ev ahalisine bulaşmaması da kafalarda soru işareti bırakarak bünyemize girmiş bulunmakta. 

Gerçi ben de pek bir etkisini gördüğümü söyleyemem. Sadece iki gün hafif bir boğaz ağrısı karbonatla gargarayla geçen ağız yarası şeklinde gösterdi bana kendisini hepsi bu. Üstelik korona olduğumu öğrendiğimde bu şikayetlerim geçmişti. Her ihtimale karşı beş gün filyasyon ekibinin getirdiği ilaçları içtim ve bir de önceden de kullandığım vitaminleri kullanmaya devam ettim.

Aile hekimi günaşırı whatsapp'tan beni ve Damla'yı yokladı. Aynı hekime bağlıyız çünkü. Gökhan başka bir hekime bağlı (o mevzu biraz karışık) neyse Gökhan'ı kimse yoklamadı. Ziyafet annem de bizimleydi filyasyon ekibine onun da TC'sini verdim test olsun diye, onu da karantinaya aldılar ve Çorlu'daki aile hekimi gün aşırı onu da yokladı ama Gökhan'ın aile hekimi onu hiç aramadı. 

Neyse ki evde benim dışımda herkes negatifti, emin olmamız için beş gün sonra Gökhan ve annesi tekrar test oldular, çok şükür yine negatif çıktılar. Bu sebeple evde hep maskeli gezdim. Banyoları ayırdık, sürekli odaları havalandırdık, aynı ortamda yemek yemedik, iki günde bir yatak yorgan değiştirdim ve onuncu günün sonunda yaptırdığım testin negatif çıkmasıyla maskeyi serçe parmağıma takıp halay çekerek korona'yı uğurladım çok şükür. Aile hekimime ilgisinden dolayı teşekkür edip e-nabızdan on numara beş yıldız verdim. İş yerindekiler bir gün daha kafa izni verdiler bana.

Gökhan da bu süreçte eşten dolayı on gün evdeki küçük odaya atandı ve oradan çalıştı ama aile hekimi onu hiç aramadı.

Normal şartlarda diğer arkadaşlarım gibi ben de evden çalışabilirdim ama çalışamadım, benim pc'imle işteki pc'imi bir türlü kaynaştıramadım -yani aramızda kalsın da çok da şey etmedim aslında- Damla'yla pek de evden çalışma modunda olamayacığımı düşünüyorum çünkü. Yüzümde nasıl bir ifadeyle işten ayrıldıysam artık zaten benim için çok endişelenmişler bu sebeple kimse de pclerim arasındaki uyumsuzluğa takılmadı ve her gün bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sormak için defalarca aradılar ama Gökhan'ı aile hekimi hiç aramadı

Hal böyleyken oniki günlük evde geçirilen bir bayram tatili modunda geçirdiğim korona tatilimin sonuna gelmiş bulunmaktayım. Bu virüse yakalanan herkesin benim gibi rahat atlatmasını diliyorum ve bunu da buraya kaydedeyim de ileride bir gün baktığımda "Bir zamanlar korona virüsü vardı yaaaa, ben de olmuştum hey gidi ne günlerdi" diye okurum belki, gerçekten öyle olur mu bir gün, ne dersiniz?

8 Şubat 2021 Pazartesi

Güneşli Bir Hafta Sonu

Güneşli, pırıl pırıl, sevdiceğimle baş başa bir hafta sonu. Damla'm yok, bu sebeple evimiz de çok sessiz. Bir koltukta Gökhan, bir koltukta ben boş boş oturuyoruz. 

Kalkıp bir kahve yapıyorum, balkona çıkıp orada yudumluyoruz kahvemizi. Güneş yüzümüze yüzümüze vuruyor, ne muhteşem bir his. Çoğu insan kar yağmamasından şikayetçi olsa da yılın bu zamanları bu güneşle ısınmak bulunmaz bir nimet. Ben halimden memnunum doğrusu.

Sokağa çıkma yasağına rağmen tek tük geçen arabalar, ortamın sakinliğini fazla etkileyemiyor. Güneş yüzüme vurmaya devam ediyor, sıcacık... Gözlerimi kısıp, başımı ona doğru çeviriyorum ve kollarımın iç kısmını da güneşe çevirip en doğalından D vitaminine bırakıyorum kendimi.

Ve gözlerimi kapatıp hayal ediyorum; bir vapurdayız ve burnuma yosun kokusu geliyor. Kulağımda martı vıyaklaması. Ağzımda çıtır simit tadı, susam taneleri dişlerimin arasında adetâ. Bir yanımda kızım, bir yanımda sevdiceğim. Etrafta da bizim gibi kendi halinde bir sürü insancık. Hepsi kendi halinde. Herkes boğazın büyüsüne dalmış gündelik meselelerini düşünüyor olmalı. 

Hiç kimse, kimseden rahatsız değil. Kimsede maske yok, gam da yok, dert de. Olan sadece gündelik meseleler. Kadınlar akşama ne pişireceğini düşünüyor belki, erkekler de bu haftaki derbiyi. Gençler yaz tatilinde gitmek istedikleri yeri, kim bilir?

Hepsi bu. Basit, sade ama sıcacık.  

Telefonun sesiyle irkiliyorum birden. Damla, babanesinin telefonundan görüntülü arıyor. 

"Anne sen nerdesin?" 

"Evdeyim kuzum, evdeyim. Maalesef evdeyim" 




31 Aralık 2020 Perşembe

Hoşgeldin 2021

    Yeni bir yıl yaklaşırken düşünmeden, umut etmeden, hâyâl kurmadan edemiyor insan. Bu sene eskisinin başından beri sevilmediğini de göz önünde bulundurursak daha da sabırsızca bekleniyor yeni yıl. 

    Umarım tüm dünyanın beklediği mucize olur da her birimizin hayatları eski özgürlüğüne kavuşur. Sevdiklerimizle suçluluk hissetmeden kucaklaşıp, aylarca görüşemediğimiz dostlarımızla kavuşup birbirimizin yüzlerine özgürce kahkalar patlatıp (bunu şu an yazarken bile bi tuhaf oldum maskemi aradı gözlerim ama geçecek geçecek  inşallah:)),  sohbetler ettiğimiz, eski günlerdeki gibi hiçbir aksilik düşünmeden gamsızca sinema, tiyatro, konser planları, organizasyonları yapabileceğimiz, çocuklarımızı okula gönül rahatlığıyla gönderebileceğimiz sağlık dolu bir yıl olsun ikibinyirmibir. Yeni yılla ilgili tek temennim bu. Öyle olsun da  alnının orta yerine bir öpücük kondurayım hem de özgürce, koronayı hiç düşünmeden :)

    Maske, dezenfektan, eldiven, siperlik, çamaşır sulu yüzey spreyleri, c vitaminli-çinkolu gıda takviyeleri, dezenfektanlı ıslak mendiller, sürüntü testleri, HES, sosyal mesafe, sokağa çıkma kısıtlaması ve bunun gibi daha pek çok koronayı hatırlatan tüm kavramlar en az 2019'daki kadar uzak olsun tekrar. 2020'yi silelim hafızalardan hiç yaşamamış sayalım ve bir daha asla aynı şeyleri yaşamayalım, olmaz mı?

    Güzel günler gelsin, umutlu günler, sağlık dolu ve özgür günler... 


    


22 Aralık 2020 Salı

Abartma Tozu


    Şermin Yaşar'ı çok seviyorum. Onun yazdıklarını okuyunca, çocukken Aziz Nesin okurken hissettiğim duyguları hissediyorum. Mutluluk veriyor. Bu kitabı da öyle. Evet çocuk kitabı olabilir ama bence her yaşa hitap ediyor. 

    Kurgu muhteşem, bir anda bir distopyanın içinde buluyor insan kendini. Ana tema gluten alerjisi olan on yaşındaki bir çocuğun üzerinden dönüyor. Bu çocuk bir sabah kalkıp bakıyor ki herkes abartma hastalığına yakalanmış. Herkes her şeyi abartıyor. Bir tek kendisi normal. Sağlıklı beslenmeyi abartanlar, temizliği abartanlar, alışverişi abartanlar, eğitimi abartanlar... kimler yok ki? Günümüze tutulmuş bir ayna gibi bir bakıma. Bu sebeple küçük-büyük herkes okuduğunda bir parça bulabilir kendisinden.

    Anlatım çok sade, çok samimi her zamanki gibi. Öykü boyunca bir kaç tekrarlayan cümle var ki bu tekrarlarla alakalı olarak kitabın sonunda bekleyen esprinin heyecanıyla kitabı bırakmak istemiyor insan ve bir solukta okunup bitiveriyor.

Kitaptaki çizimler de çok güzel.  Damla da resimlere bakarak kitap okuyormuş gibi yapıp, hikayeler uyduruyor, ilham verici de aynı zamanda :) her yaşa hitap ettiğini söylemiştim sanırım. Bu kitabı onun ileride gerçekten okuması için saklayacağım.

    Kısaca çok severek okudum ben ve kesinlikle küçük-büyük herkese önereceğim bir kitaptır kendisi.