Geçen gün, iş yerimizin sokağında yapılan asfaltlama çalışması sebebiyle telefon hatlarında bir arıza oldu ve tüm gün boyunca telefonlar çalışmadı. Telefonların çalışmaması hayatımızı pek değiştirmedi aslında, çünkü çok şükür herkesin cebinde en akıllısından ve mobilinden en az birer tane mevcuttu.
Telefon hatları kesilince, asıl elimizi kolumuzu nereye koyacağımızı bilemememize neden olan olay; internetin de gitmesiydi. Herkes tüm gün boyunca elindeki o çok akıllı cihazların 3G'sinden faydalanma uğruna boyun fıtığı olma riskiyle karşı karşıya kaldı. Bir de bize çay getiren ablanın bizi her boynu bükük gördüğünde "noldu? internetiniz gelmedi mi hala" diye kikirdemesine sebep oldu. :)
Hal böyleyken; internet ne ara yerleşti bizim hayatımızın en baş köşesine? sorusunu sordum kendime o gün. Yo yo, "Nerde o eski ramazanlar" tadında olmayacak anlatacaklarım ama biraz nostalji yapmadan da alamıyorum kendimi.
Evet, ben internetin bu kadar yaygın olmadığı ve hatta internetsiz bilgisayarların olduğu dönemlerde çalıştığımı hatırlıyorum. (Maalesef bunu hatırlayabilen azınlıkta yer alıyorum ama neyse ki bilgisayarın olmadığı dönemlerde çalışmadım :) )
İlk başlarda çok masum, ürkek ve aslında zorlu bir ilişki yaşadık internetle. Bir kere ona bağlanabilmek ayrı seremoniydi. Öyle ADSL, WIFI falan yoktu. Çevirmeli ağ bağlantısı yapılırdı. O bağlanırken telefon hattından gelen sesler hala kulağımdadır. (nasıl heyecanlandıran bir sesti o yarabbi!) Telefon hattını da meşgul ediyorduk bi taraftan. İnternetteyken telefonla konuşabilme gibi bir lüksünüz yoktu anlayacağınız, ikinci bir telefonunuz yoksa tabi. Eğer birinin ev telefonu sürekli meşgul çıkıyorsa anlıyorduk ki aradığımız kişi internette sörf yapıyordu. ( Böyle de torunlarını dizlerine oturtmuş cumhuriyetin nasıl kurulduğunu anlatan nineler gibi hissettim kendimi :) )
Aslında iş ortamında internetin e-posta gönderebilmek dışında ne işe yaradığını bile tam olarak bilmiyorduk. Bilmediğimiz sularda sörf yapmaya çalışıyorduk işte :) Yine de umudumuz çok fazlaydı internete dair, çünkü bu meretin nasıl bişey olduğunu bilmesek bile gücünü hissedebiliyorduk.
Bir taraftan bakıldığında bugünkü gibi internetle çok haşır neşir olacak vaktimiz de olmuyordu hani. Örneğin, her gün değişik kuyruklarda, değişik görevlerimiz olurdu bizim. Tabi! Kuyruk bizim hayatımızın bir parçasıydı o yıllarda. Yani, bugün internette geçirdiğimiz vakti o zamanlar kuyruklarda geçiriyorduk biz. Bankalarda, sigortada, vergi dairelerinde, belediyelerde, odalarda... Ama bugün numara alarak oflayarak beklediğimiz 5-10 kişilik kuyruklardan bahsetmiyorum. Uzunluğu sokaklar boyu devam eden, önünde ve arkanda bulunan insanlarla öğlen tatilinde yemeğe gittiğin ve o insanlarla bildiğin kanki olarak ayrıldığın kuyruktu onlar.
İşte o kuyruklarda hissediyorduk ki; bizi bu dertten kurtarsa kurtarsa sadece internet kurtarabilirdi. "Zamanla kurtulacağız bu kuyruktan, oturduğumuz yerden bir tuşla beyanname verebilecekmişiz" gibi şeyler bir şehir efsanesi gibi o kuyruklarda anlatılırdı.O zamanlar internet sadece bilgisayarlar arasında iletişim kurmak, en fazla birbirine mail atmak için kullanılsa da umutla dinlerdik o efsaneleri.
İnternet zamanla yaygınlaşmaya başladığında da umut etmekte ne kadar haklı olduğumuzu gördük ve yavaş yavaş oh çekmeye başladık.
Hislerimizde yanılmıyorduk evet, kahraman kurtarıcımız ilk önce internet bankacılığı, sonra internet vergi dairesi, sigorta, belediye.. derken bugünkü rahatımıza kavuşturdu bizi çok şükür. Ve hatta bugün alışverişlerimizi bile oturduğumuz yerden yapabilmemizi sağladı. Tüm bu iş yükünü hafifletici özelliği yanında istediğimiz bilgiye de anında ulaşabilme rahatlığına kavuşturdu bizi.
Şimdi geriye dönüp bakıyorum da herşey ne kadar hızlı gelişti ve biz ne kadar hızlı bir şekilde hayatımıza yedirdik bu değişimi. Tüm dünyayı saran o ağ bugün o kadar büyüdü ki bizler içinde kaybolduk artık.
Sanırım, gelinen bu noktadan sonra hissedilecek duygu umut değil de korku olur herhalde :)
Not: Tüm görseller internetten alınmıştır :)
bir varmış bir yokmuş dünyasında yaşıyoruz. hem farkındayız hem değil. bizden öncekilerin anlattıklarını nasıl hafsalımız almıyorsa bizim anlattıklarımızı da bizden sonrakilerin zor alıyor. sözün özü dinazor olmuşuz müdür:)
YanıtlaSilhadi ya! :) o zaman " bir dinazorun anıları" adlı çalışmamdan bir bölüm yayınlamış olayım :)
SilGerçekten interneti çok iyi açıklamışsınız. Artık bağımlılık noktasına kadar ulaşmışız. Bir ay önce telefonun şarj aleti bozulmuştu. Refleks olarak elim durmadan kapalı telefona doğru gittiğini gördüm. :) Alışmalıyım buna dedim kendi kendime ve 2 gün daha telefonu açmadım. Ulaşmak isteyen zaten sabit telefondan ulaşır dedim.Zor geçen birkaç günüm böyle idi. :) İnternet hayatımıza elbette kolaylıklar kattı kesinlikle kullanmalıyız ama bağımlılık oluşturmadığı sürece.
YanıtlaSiltelefonlarıyla insanların ilişkisini anlatmak bu bloga sığmaz zaten :) dediğin gibi hepsinden sadece faydalanmalıyız, esirleri olmamalıyız. ama yine de yaşasın internet! :)
SilSize de iyi bayramlar.
YanıtlaSilGerçekten hayat çok hızlı değişti.. Biz yaşlardakiler 70'li yaşlardakiler gibi "bizim zamanımızda" ile başlayan cümleler kurmaya başladılar.. Bizim zamanımız ne ki? Biz daha nerdeyse "dünkü çocuk" sayılacak yaştayız. :) Ama o kadar hızlı değişti ki hayat, biz bile şaşırıp kalıyoruz şimdi olanlara...10 yıl önce intenetin ne olduğunu düşünemezken, şimdi internetsiz hayat düşünemiyoruz.:) Ne olacak gelecek neslin hali..:(.(
YanıtlaSil:) di mi ya? Sadece kafamız biraz karışık. Teknolojik işler işte. ;)
YanıtlaSilayyyyy çok duygulandım yaaaaa ayyyy on yıl öncesi, counter strike filan di mii, usa.net diye bir posta şeydi vardı sefiyodum :) ayy o bağlanma numarası neydi ya, 146 mıydı sanki :)
YanıtlaSilevet 146'ydı :) "5 dk.daha 5dk.daha" diye diye şişen telefon faturalarının sebebi :) hey gidi günler :)
SilVallahi unutmuşum internete bağlanırken çıkan sesleri......
YanıtlaSilKaç yıl önceydi??????
Google'dan önce arama yapmakta zordu...
eskidendi, çoooook eskiden... :)
Sil