Duymayan kaldı mı bilmiyorum ama haftaya tatile gidiyorum :) Hazırlık, işler güçler derken ingilizce çalışmayı aksattım biraz. Hal böyleyken, gitmeden diyoruuum... çalışalım mı biraz diyoruuum... he ne dersiniz? Arayı açtıkça, sonra daha çok üşeniyorum ben. :)
Bunu yazması çok sıkıcı ama geçen bölümü okumayanlar ya da unutmuş olanlar için bir özet yapmam lazım. Yeni hikayenin heyecanlıyla fazla detaya girmeden jet bir özet geçiyorum hemen.
Geçen bölümde "will" ile "be going to" arasındaki farkı anlayabilmek için Gizem'i meşhur doğum günü partisinin olacağı kafeye yollamıştık. Kendisine aşık olan Jack'e bir önceki bölümde atarlandığı için pişman olan Gizem, o partide ingilizcesini geliştirmek için Jack'le arasını düzeltmeyi ümit ediyordu.
Arkadaşlarını beklerken garsona atarlandığı sırada kafeye ilk gelen Cesur olmuştu. Atarlı olan Gizem'in aynı zamanda ayran gönüllü olduğunu da Cesur'a ayran ayran bakmasından anlamıştık :) Ama asıl merak ettiğimiz şey, Jack geldiğinde ne olacağıydı ki Jack de içeri girdiğinde "will"'ler "going to"lar da tükenmişti. Ben de en heyecanlı yerinde kesivermiştim bu saçmalığı :)
Ama bu garip hikayemsi şeyin sonunda anladık ki; will"ler "going to"lar böyleymiş işte; gelecekle ilgili konuşma anında karar verilen bir durum varsa " yapayım, edeyim" demek için "will", önceden planlanmış bir durumdan bahsediliyorsa "yapacağım, edeceğim" demek için de "going to" kullanacakmışız.
İngilizcede "tense" konuları derya, ben de garip bir sandalım arkadaşlar :) bu yüzden ben o topa fazla girmeyeyim şimdilik diyorum. :)
Tenseleri bir kenara ittirip, "both, either, neither" üçlemesine değinmek istiyorum bugün. Biliyorum çok garip bir çalışma sistemim var :) ne zaman neyi çalışacağım hiç belli olmuyor. Allahtan böyle kıytırık bir hikaye uydurdum da nereye istersem oraya çekiyorum :)
Veee entrika ve heyecan dolu olayların anlatıldığı muhteşem hikayemdeki kahramanlarımın başına neler geleceğini merak ederek başlıyorum hemen Part 4'e .
Siz de hazır mısınız gençlik? "Let's go!" o zaman :)
----------------------------------------------------------------------------------
Kendi kendiye Türkçe konuştuğunu fark eden Gizem, bakışlarını hızlıca Cesur'dan Jack'e çevirerek;
"Hımm, Jack is also handsome like Cesur!" (hımm, Jack de Cesur gibi yakışıklıymış canım) diye geçirir içinden ve "Oh my gosh! Both Cesur and Jack are very handsome" (aman tanrım, hem Cesur, hem de Jack çok yakışıklı) diyerek ingilizce saçmalamaya devam eder.
Yeri gelmişken (biraz zorlama da olsa yeri geldi sonuçta :)) öncelikle şunu belirtmeliyim ki; bir cümlede "both" "either" ve "neither" varsa orada "iki şeyden" bahsediliyor demektir.
"Both" bu iki şey için "her ikisi de" anlamını verir, "either" "iki şeyden ya şu ya bu" anlamını verir, "neither" ise "ikisi de değil, hiçbiri" anlamını verir.
Yani Gizem son cümlede, Jack ve Cesur yakışıklı olduğu için "both"u kullanmıştı. Bu iki yakışıklıdan birini seçmek zorunda kalsaydı "ya Cesur'u ya Jack'i seçmeliyim" demek için "either"ı, ikisini de yakışıklı bulmasaydı "neither"i kullanacaktı. :)
Jack Gizem'in yanına giderek;
-Hi Gizem! You look so beautiful. (Selam Gizem! Çok güzel görünüyorsun.)
... der ve Gizem'in eline kazanovalara yakışır bir hareketle, bir öpücük kondurur. Bunun üzerine lahmacun gibi yayılan Gizem de bir yandan Cesur'u kıskandırdığını sanmış olmanın verdiği garip bir ukalalık ve yapmacıkla;
-Ooh dear Jack, you also look so handsome as usual! (ooo Jackciğim, sen de her zamanki gibi çok yakışıklısın) der. Bunun üzerine pek bir alçak gönüllü olan erasmuslu Jack de;
-Yeah baby, I guess, you and I will be great couple. Both of us look great. Mary told me that you wanted to make peace with me. (evet bebek, bence, sen ve ben muhteşem bir çift olacağız. Her ikimiz de muhteşem görünüyoruz. Mary bana senin benimle barışmak istediğini anlattı)
Fark ettiyseniz burada "both" dan sonra "of" gelmiş. Çünkü "both"dan sonra zamir gelirse (us, you, me...) araya bir "of" koymak gerekiyor (isterseniz "ooof offf" da koyablirsiniz :) ). "both of you" "both of us" kulağımıza aşina geliyor zaten. Sürekli kullanılan kalıplar bunlar. "Her ikiniz de", "her ikimiz de" anlamına geliyor işte.
Kafe kısa zamanda Gizem'in arkadaşlarıyla dolar. Gizem'in Efsun için düzenlediği sürpriz partiye çağırdığı herkes gelmişti.
Sadece bir kişi yoktu. O da, o da....... Oh my goodness! (ay pardon ben de ingilizce düşünmeye başladım) aman allahım :) Efsun! Evet, Efsun yoktu yahu! Şaşkın kız Gizem, Cesur mu Jack mi derken, Efsun'u bir bahane uydurup kafeye çağırmayı unutmuştu.
Gizem Efsun'u kendisi için düzenlenen bu partiye nasıl getirtebilirdi? Tabi ki iki seçenek olmalı ki biz de o arada "either"i kullanabilelim ve hatta o iki seçenek de gerçekleşmez de "neither" ı da kullanabilirsek tadından yenmez :)
Gizem'in yüzündeki şaşkın ifadeyi hemen anlayan Jack Gizem'e sorar;
-Gizem, you look worried, is everything ok? (Gizem endişeli görünüyorsun, her şey yolunda mı?)
- I think, we have a problem. I've forgotten to call Gizem.
-Huh! Well, Ok. keep calm and relax baby. Let me think about it. (Ha! Şeyy, tamam. Sakin ol ve rahatla bebişim. Ben bir düşüneyim.
------------------------------------------Jack is thinking............... :) (Jack düşünüyor)
-Okay baby; either Cesur or I'll call her here. (Tamam bebişim, ya Cesur ya da ben onu buraya çağıracağız.
Jack'in bu dahice (!) fikri sayesinde biz de "either" ın ne işe yaradığını görüyoruz :) Jack "Ya Cesur arayacak ya ben" demek için kullandı (either Cesur or I) .
- Ooh Jack! You are very smart. I'll let you talk about it with Cesur, you can do that right now. I need to go to the toilet to freshen. (ooo Jack sen çok zekisin yaa! Hadi siz Cesur ile konuşun ve bu işi hemen halledin. Benim makyajımı tazelemek için tuvalete gitmem gerek)
diyerek yüzünde hınzır bir gülümsemeyle tuvalete doğru gider Gizem. "Allahım beğendiğim iki erkek de benim için seferber oldu hahahaha" diye kahkaha atar içinden.
Döndüğünde Jack ve Cesur'u yan yana hareretli konuşurken bulur ve
"What's the problem boys?" diye sorar her ikisine de. (sorun ne çocuklar?)
Jack üzgün ve mahçup bir tavırla
-I'm so sorry honey, Efsun didn't accept neither of us. (Çok üzgünüm tatlım, Efsun her ikimizin teklifini de kabul etmedi)
Görüldüğü gibi iki durumun her ikisinin de olmadığını belirtmek için "neither" kullanılıyor.
Gizem'in sinirden saçları karıncalanmaya başladı tekrar. Etrafa baktı, tüm arkadaşları çılgınca partinin keyfini çıkarıyordu ama Efsun hala ortalıkta yoktu.
Ve bu iki yakışıklı görünen adam bir haltı becerememişti. Gizem atarlanmasaydı da ne yapsındı?
-You idiots. F.. you! (Sizi beyinsizler. Canınız cehenneme!) diyerek atarlı bir şekilde hava almak için dışarı çıkarken garson, Gizem'in yolunu keser ve
- Excuse me madame, if you want I can help you abut your matter. (Afedersiniz bayan, eğer isterseniz size sorununuzla ilgili yardım edebilirim) der.
Garson'un ilgisine ve öz güvenine şaşıran Gizem garsona alıcı gözüyle bir süzer ve hepimizin aklından geçen o soruyu sorar
-How are you going to do this? (Bunu nasıl yapacaksın?)
--------------------------
Evet , Gizem yoldan daha fazla çıkmadan bu bölümü bitirelim dedim :) "both, either ve neither" konusu bu kadar. Anlatacak fazla bir şey yok zaten. Bulundukları bir kaç cümleye dikkat edildiğinde mantığı çözülüyor zaten. Ama ben tekrar yapmak istedim. Aklımın estiği bir başka gramer konusunda Atarlı Gizem'in maceralarında görüşmek üzere. Take care! :)
Not: Hikayenin gidişatı ya da çalışmamı istediğiniz gramer konuları hakkında önerileriniz varsa bana yazın lütfen, beraber çalışıp eğlenelim. :)
Bunu yazması çok sıkıcı ama geçen bölümü okumayanlar ya da unutmuş olanlar için bir özet yapmam lazım. Yeni hikayenin heyecanlıyla fazla detaya girmeden jet bir özet geçiyorum hemen.
Geçen bölümde "will" ile "be going to" arasındaki farkı anlayabilmek için Gizem'i meşhur doğum günü partisinin olacağı kafeye yollamıştık. Kendisine aşık olan Jack'e bir önceki bölümde atarlandığı için pişman olan Gizem, o partide ingilizcesini geliştirmek için Jack'le arasını düzeltmeyi ümit ediyordu.
Arkadaşlarını beklerken garsona atarlandığı sırada kafeye ilk gelen Cesur olmuştu. Atarlı olan Gizem'in aynı zamanda ayran gönüllü olduğunu da Cesur'a ayran ayran bakmasından anlamıştık :) Ama asıl merak ettiğimiz şey, Jack geldiğinde ne olacağıydı ki Jack de içeri girdiğinde "will"'ler "going to"lar da tükenmişti. Ben de en heyecanlı yerinde kesivermiştim bu saçmalığı :)
Ama bu garip hikayemsi şeyin sonunda anladık ki; will"ler "going to"lar böyleymiş işte; gelecekle ilgili konuşma anında karar verilen bir durum varsa " yapayım, edeyim" demek için "will", önceden planlanmış bir durumdan bahsediliyorsa "yapacağım, edeceğim" demek için de "going to" kullanacakmışız.
İngilizcede "tense" konuları derya, ben de garip bir sandalım arkadaşlar :) bu yüzden ben o topa fazla girmeyeyim şimdilik diyorum. :)
Tenseleri bir kenara ittirip, "both, either, neither" üçlemesine değinmek istiyorum bugün. Biliyorum çok garip bir çalışma sistemim var :) ne zaman neyi çalışacağım hiç belli olmuyor. Allahtan böyle kıytırık bir hikaye uydurdum da nereye istersem oraya çekiyorum :)
Veee entrika ve heyecan dolu olayların anlatıldığı muhteşem hikayemdeki kahramanlarımın başına neler geleceğini merak ederek başlıyorum hemen Part 4'e .
Siz de hazır mısınız gençlik? "Let's go!" o zaman :)
----------------------------------------------------------------------------------
Kendi kendiye Türkçe konuştuğunu fark eden Gizem, bakışlarını hızlıca Cesur'dan Jack'e çevirerek;
"Hımm, Jack is also handsome like Cesur!" (hımm, Jack de Cesur gibi yakışıklıymış canım) diye geçirir içinden ve "Oh my gosh! Both Cesur and Jack are very handsome" (aman tanrım, hem Cesur, hem de Jack çok yakışıklı) diyerek ingilizce saçmalamaya devam eder.
Yeri gelmişken (biraz zorlama da olsa yeri geldi sonuçta :)) öncelikle şunu belirtmeliyim ki; bir cümlede "both" "either" ve "neither" varsa orada "iki şeyden" bahsediliyor demektir.
"Both" bu iki şey için "her ikisi de" anlamını verir, "either" "iki şeyden ya şu ya bu" anlamını verir, "neither" ise "ikisi de değil, hiçbiri" anlamını verir.
Yani Gizem son cümlede, Jack ve Cesur yakışıklı olduğu için "both"u kullanmıştı. Bu iki yakışıklıdan birini seçmek zorunda kalsaydı "ya Cesur'u ya Jack'i seçmeliyim" demek için "either"ı, ikisini de yakışıklı bulmasaydı "neither"i kullanacaktı. :)
Jack Gizem'in yanına giderek;
-Hi Gizem! You look so beautiful. (Selam Gizem! Çok güzel görünüyorsun.)
... der ve Gizem'in eline kazanovalara yakışır bir hareketle, bir öpücük kondurur. Bunun üzerine lahmacun gibi yayılan Gizem de bir yandan Cesur'u kıskandırdığını sanmış olmanın verdiği garip bir ukalalık ve yapmacıkla;
-Ooh dear Jack, you also look so handsome as usual! (ooo Jackciğim, sen de her zamanki gibi çok yakışıklısın) der. Bunun üzerine pek bir alçak gönüllü olan erasmuslu Jack de;
-Yeah baby, I guess, you and I will be great couple. Both of us look great. Mary told me that you wanted to make peace with me. (evet bebek, bence, sen ve ben muhteşem bir çift olacağız. Her ikimiz de muhteşem görünüyoruz. Mary bana senin benimle barışmak istediğini anlattı)
Fark ettiyseniz burada "both" dan sonra "of" gelmiş. Çünkü "both"dan sonra zamir gelirse (us, you, me...) araya bir "of" koymak gerekiyor (isterseniz "ooof offf" da koyablirsiniz :) ). "both of you" "both of us" kulağımıza aşina geliyor zaten. Sürekli kullanılan kalıplar bunlar. "Her ikiniz de", "her ikimiz de" anlamına geliyor işte.
Kafe kısa zamanda Gizem'in arkadaşlarıyla dolar. Gizem'in Efsun için düzenlediği sürpriz partiye çağırdığı herkes gelmişti.
Sadece bir kişi yoktu. O da, o da....... Oh my goodness! (ay pardon ben de ingilizce düşünmeye başladım) aman allahım :) Efsun! Evet, Efsun yoktu yahu! Şaşkın kız Gizem, Cesur mu Jack mi derken, Efsun'u bir bahane uydurup kafeye çağırmayı unutmuştu.
Gizem Efsun'u kendisi için düzenlenen bu partiye nasıl getirtebilirdi? Tabi ki iki seçenek olmalı ki biz de o arada "either"i kullanabilelim ve hatta o iki seçenek de gerçekleşmez de "neither" ı da kullanabilirsek tadından yenmez :)
Gizem'in yüzündeki şaşkın ifadeyi hemen anlayan Jack Gizem'e sorar;
-Gizem, you look worried, is everything ok? (Gizem endişeli görünüyorsun, her şey yolunda mı?)
- I think, we have a problem. I've forgotten to call Gizem.
-Huh! Well, Ok. keep calm and relax baby. Let me think about it. (Ha! Şeyy, tamam. Sakin ol ve rahatla bebişim. Ben bir düşüneyim.
------------------------------------------Jack is thinking............... :) (Jack düşünüyor)
-Okay baby; either Cesur or I'll call her here. (Tamam bebişim, ya Cesur ya da ben onu buraya çağıracağız.
Jack'in bu dahice (!) fikri sayesinde biz de "either" ın ne işe yaradığını görüyoruz :) Jack "Ya Cesur arayacak ya ben" demek için kullandı (either Cesur or I) .
- Ooh Jack! You are very smart. I'll let you talk about it with Cesur, you can do that right now. I need to go to the toilet to freshen. (ooo Jack sen çok zekisin yaa! Hadi siz Cesur ile konuşun ve bu işi hemen halledin. Benim makyajımı tazelemek için tuvalete gitmem gerek)
diyerek yüzünde hınzır bir gülümsemeyle tuvalete doğru gider Gizem. "Allahım beğendiğim iki erkek de benim için seferber oldu hahahaha" diye kahkaha atar içinden.
Döndüğünde Jack ve Cesur'u yan yana hareretli konuşurken bulur ve
"What's the problem boys?" diye sorar her ikisine de. (sorun ne çocuklar?)
Jack üzgün ve mahçup bir tavırla
-I'm so sorry honey, Efsun didn't accept neither of us. (Çok üzgünüm tatlım, Efsun her ikimizin teklifini de kabul etmedi)
Görüldüğü gibi iki durumun her ikisinin de olmadığını belirtmek için "neither" kullanılıyor.
Gizem'in sinirden saçları karıncalanmaya başladı tekrar. Etrafa baktı, tüm arkadaşları çılgınca partinin keyfini çıkarıyordu ama Efsun hala ortalıkta yoktu.
Ve bu iki yakışıklı görünen adam bir haltı becerememişti. Gizem atarlanmasaydı da ne yapsındı?
-You idiots. F.. you! (Sizi beyinsizler. Canınız cehenneme!) diyerek atarlı bir şekilde hava almak için dışarı çıkarken garson, Gizem'in yolunu keser ve
- Excuse me madame, if you want I can help you abut your matter. (Afedersiniz bayan, eğer isterseniz size sorununuzla ilgili yardım edebilirim) der.
Garson'un ilgisine ve öz güvenine şaşıran Gizem garsona alıcı gözüyle bir süzer ve hepimizin aklından geçen o soruyu sorar
-How are you going to do this? (Bunu nasıl yapacaksın?)
--------------------------
Evet , Gizem yoldan daha fazla çıkmadan bu bölümü bitirelim dedim :) "both, either ve neither" konusu bu kadar. Anlatacak fazla bir şey yok zaten. Bulundukları bir kaç cümleye dikkat edildiğinde mantığı çözülüyor zaten. Ama ben tekrar yapmak istedim. Aklımın estiği bir başka gramer konusunda Atarlı Gizem'in maceralarında görüşmek üzere. Take care! :)
Not: Hikayenin gidişatı ya da çalışmamı istediğiniz gramer konuları hakkında önerileriniz varsa bana yazın lütfen, beraber çalışıp eğlenelim. :)