Ben ne desem, nasıl anlatsam ki Oğuz Atay'a olan hayranlığımı? Eğer Oğuz Atay kitabı okuduysan elbette anlarsın neler hissettiklerimi. Okumadıysan da üzülme, bence çok şanslısın, önünde okunmayı bekleyen 7 adet Oğuz Atay kitabı var çünkü. İnan bana bunu bilmek bile öyle büyük mutluluk ki...
Bir daha yeni bir Oğuz Atay kitabı okuyamayacak olmak da bir o kadar hüzünlü tabi. İşte bu hüznü diplerde yaşamamak için "Eylembilim"i sona bırakmak istemedim ben de. Çünkü "Eylembilim" Oğuz Atay'ın tamamlayamadığı son eseri. Kitap bitince Oğuz Atay'ın erken gitmiş olmasına üzülüyorsunuz zaten. Bir de onun yeni bir kitabını bir daha okuyamayacak olma gerçeğiyle sarsamazdım kendimi.
Kitabı bitirince, tahmin ettiğim gibi; "Keşke daha çok yaşasaydı da hem bu kitabı tamamlayabilseydi hem de bize ömrümüz boyunca okuyabileceğimiz bir sürü eser bıraksaydı" dedim. Ve sonra okunmayı bekleyen 4 eserine bakıp teselli ettim kendimi. Hiç acele etmeden okuyacağım hepsini, diğerlerini yaptığım gibi...
Hoş, her bir cümlesi için bile, ayrı ayrı, üzerinde günlerce düşünebilir insan. Bir cümleyi okuduktan sonra, ikinci cümleye kolay kolay geçemiyorsun zaten. Bırakmak istemiyorsun o canım cümleleri... Aklın kalıyor, "ya onu unutursam" diye telaşa düşüyor, hemen altını çiziyorsun... Sonra dönüp dönüp işaretlediğin cümlelere bakıyor, tebessüm ediyorsun. Böyle garip ruh hallerine giriyorum işte Oğuz Atay okurken ben. (Tuhaf mıyım ben?)
Oğuz Atay, son zamanlarını "Eylembilim"i tamamlayamayacak olmanın kaygısı içinde geçirmiş. Ve maalesef tamamlayamamış da. Vefatının ardından da sadece 40 sayfası bulunduğundan eldeki bölümler "Günlük"'e eklenerek "Eylembilim" başlığı altında yayımlanmış.
Aslında, 40 sayfadan daha fazla yazdığı çevresi tarafından bilinse de konunun üzerine gidilmemiş ilk başlarda ve 1987-1998 yılları arasında "Eylebilim" "Günlük"te 40 sayfalık bir bölüm olarak yayımlanmış.
Daha sonra da Oğuz Atay'ın kızı Özge Atay, babasının kitaplarındaki gibi bir olayla karşılaşmış ve postayla romanın kalan 74 sayfası isimsiz bir paket içinde adresine gelmiş. Bunun üzerine de bu haliyle bile yine tek başına bir roman olur diyerek "Eylembilim"i yazarın 7. eseri olarak yayımlanmış.
Eylembilim'in kahramanı Server Gözübudak da tıpkı Selim Işık gibi burjuvaları eleştiren bir karakter... Bir matematik profesörü. İşte bu profesörün, üniversitede, siyasi olaylarda cinayete kurban giden bir öğrenci için isyan çıkaran diğer öğrencilerle, üniversite yönetimi arasında kalışını anlatıyor. Ama ne tatlı anlatıyor bilemezsiniz... Tamamlanmamış hali bile insanı bu kadar etkilediğine göre, tamamlayabilseydi nasıl bir eser olurdu kim bilir?
Yazıma son verirken hepinize Oğuz Atay'ın hitap şekliyle sesleniyorum "Canım insanlar!" bu kitabı okuyunuz...
Bir daha yeni bir Oğuz Atay kitabı okuyamayacak olmak da bir o kadar hüzünlü tabi. İşte bu hüznü diplerde yaşamamak için "Eylembilim"i sona bırakmak istemedim ben de. Çünkü "Eylembilim" Oğuz Atay'ın tamamlayamadığı son eseri. Kitap bitince Oğuz Atay'ın erken gitmiş olmasına üzülüyorsunuz zaten. Bir de onun yeni bir kitabını bir daha okuyamayacak olma gerçeğiyle sarsamazdım kendimi.
Kitabı bitirince, tahmin ettiğim gibi; "Keşke daha çok yaşasaydı da hem bu kitabı tamamlayabilseydi hem de bize ömrümüz boyunca okuyabileceğimiz bir sürü eser bıraksaydı" dedim. Ve sonra okunmayı bekleyen 4 eserine bakıp teselli ettim kendimi. Hiç acele etmeden okuyacağım hepsini, diğerlerini yaptığım gibi...
Hoş, her bir cümlesi için bile, ayrı ayrı, üzerinde günlerce düşünebilir insan. Bir cümleyi okuduktan sonra, ikinci cümleye kolay kolay geçemiyorsun zaten. Bırakmak istemiyorsun o canım cümleleri... Aklın kalıyor, "ya onu unutursam" diye telaşa düşüyor, hemen altını çiziyorsun... Sonra dönüp dönüp işaretlediğin cümlelere bakıyor, tebessüm ediyorsun. Böyle garip ruh hallerine giriyorum işte Oğuz Atay okurken ben. (Tuhaf mıyım ben?)
Oğuz Atay, son zamanlarını "Eylembilim"i tamamlayamayacak olmanın kaygısı içinde geçirmiş. Ve maalesef tamamlayamamış da. Vefatının ardından da sadece 40 sayfası bulunduğundan eldeki bölümler "Günlük"'e eklenerek "Eylembilim" başlığı altında yayımlanmış.
Aslında, 40 sayfadan daha fazla yazdığı çevresi tarafından bilinse de konunun üzerine gidilmemiş ilk başlarda ve 1987-1998 yılları arasında "Eylebilim" "Günlük"te 40 sayfalık bir bölüm olarak yayımlanmış.
Daha sonra da Oğuz Atay'ın kızı Özge Atay, babasının kitaplarındaki gibi bir olayla karşılaşmış ve postayla romanın kalan 74 sayfası isimsiz bir paket içinde adresine gelmiş. Bunun üzerine de bu haliyle bile yine tek başına bir roman olur diyerek "Eylembilim"i yazarın 7. eseri olarak yayımlanmış.
Eylembilim'in kahramanı Server Gözübudak da tıpkı Selim Işık gibi burjuvaları eleştiren bir karakter... Bir matematik profesörü. İşte bu profesörün, üniversitede, siyasi olaylarda cinayete kurban giden bir öğrenci için isyan çıkaran diğer öğrencilerle, üniversite yönetimi arasında kalışını anlatıyor. Ama ne tatlı anlatıyor bilemezsiniz... Tamamlanmamış hali bile insanı bu kadar etkilediğine göre, tamamlayabilseydi nasıl bir eser olurdu kim bilir?
Yazıma son verirken hepinize Oğuz Atay'ın hitap şekliyle sesleniyorum "Canım insanlar!" bu kitabı okuyunuz...
"... Benim üniversitelerim'de Nietzsche'yle Marx'ı uzlaştırmaya çalışan biri var. Ne garip değil mi? Bunu yapmaya fırsatı bulamadan da ölüp gidiyor. Ne yapabilirdi acaba yaşasaydı? Böyle yarım kalan işler bana hüzün veriyor "
YanıtlaSil- Tutunamayanlar, syf 369
Bunun gibi işte; hem dalga geçiyor hem çok ciddi. Tek kelimeyle kara mizah ustası.
SilOğuz Atayın Tutunamayanlarına bir ara öyle sıkı tutunmuştum ki, anlatmam imkansız.
YanıtlaSilÖyle kıymetlidir benim için..
Ne güzel yazmışsın sen de hayran kaldım anlatışına ve anlayışına elbette..
Sevgler canııım
Canım benim, sevindim buna. Kıymetlimizdir o bizim :)
SilMerhaba , uzun zamandır blog yazıyorum ama sizi yeni keftettim. Takibe aldım. Benim bloğuma da beklerim..Sevgilerimle..
YanıtlaSilgrilady.blogspot.com
Hoş geldin, elbette ben de takibe alırım seni. :)
Silen sevdiğim türk yazarı işteeeee buuuuu :)
YanıtlaSilBenim deeee.... Türk ya da yabancı, en sevdiğimmmm buuuu :)
YanıtlaSil