Bir hayli oldu herhalde kitap yorumu yapmayalı, aslında kitap okumayalı mı desem...? Çalışmaya başlayalı kitap okumaya da vakit ayırabiliyorum çok şükür. Serviste geçen süre, uzun zamandır hayalini bile kuramadığım kendime ayırabileceğim çok değerli vakitler verdi bana. Ben de bu süreyi ya uyuklayarak ya kitap okuyarak ya da hiçbir şey yapmadan böööyle boş boş yola bakarak geçiriyorum ki bu üç eylem de bana ne iyi geliyor, anlatamam size.
Neyse konuyu saptırmadan kitaba gelecek olursak; Livaneli aslında bu kitabı, 1974 yılında yazmaya başlamış ancak kendisini olaylara ve karakterlere fazla yakın bulmasıyla yazımına uzun bir süre ara vermiş. Daha sonraki dönemlerde psikolojik boyutunda mükemmelliğe ulaşmak için sürekli eklemeler yapmış ve tam 29 yıl sonra bitirip yayımlayabilmiş. Kitap, o kadar uzun süre beklemeye değmiş ki 2001 yılında Yunus Nadi Roman ödülünü kazanmış.
12 Mart olaylarının yarattığı tramva ile soluğu İsveç'te alan Sami'nin hikayesi şeklinde özetleyebilirim bu kitabı. Ama daha da ayrıntıya girecek olursam; Sami ile birlikte başka ülkelerden İsveç'e sığınan değişik karakterlerin de hayatlarından izler taşıyor. Kitapta her şey var; aşk, siyaset, çekilen acılar, zorunlu göç, sistem çatışmaları, isyan, anadilin iki insan arasında yarattığı bağ, intikam ve af arasındaki ince çizgi ve dünyanın hiçbir yerinde değişmeyen insan davranışları.... hepsi var.
Bunların yanında siyam kedileri, orkideler ya da fotoğrafçılık gibi değişik konularda değişik kavramların da ince detaylarına da giriveriyor zaman zaman ki bu anlatımı ve romanı inanılmaz zenginleştiriyor. Tabi bunun yanında kişilerin tasvirlerine ve psikolojik analizlerine hiç değinmiyorum bile, Livaneli'nin bu konudaki üstünlüğü ortadadır zaten.
Berrak bir dil, akıcı anlatım ve çok güzel bir kurgu... Sanırım Livaneli kitaplarının ortak özelliği. Ancak bu kitapla ilgili değişik bir uslup kullanmış Livaneli; öyküyü hem yazardan hem de kahramanın kendisinden dinlemek daha önce hiçbir kitapta karşılaşmadığım bir anlatım biçimiydi ki bence çok güzel ve samimi olmuş.
"Ben ömrüm boyunca bir köpek olarak yaşamıştım ama artık kesin kararım, bir kediye dönüşmekti. Kedi olacaktım. İşte yazarın bilemediği en temel konulardan biri buydu. Artık hayatımda bir köpek olarak yaltaklanmalara, bağlanmalara, başkalarını kendime bağlama çabalarına, başını okşatmaya, sevgi ve sıcaklık ihtiyacı içinde insanların bacaklarına sürünmeye, kuyruğumla birlikte tüylü kıçımı da sallayarak sevimli görünmek gayretine hiç yer yoktu. Uzun zaman önce bırakmıştım bunları. Köpek olduğum yıllarda hepsini yapmıştım, hem de fazla fazla; ama bu beni felakete götürmüştü. Ölümün kıyısına gelmiştim. Ölümün kıyısı, ölümün kendisinden daha feci bir şeydir, bunu yaşayarak öğrendim"
iyi okumalar, sevgiler...
Not: (Bu not kendime, siz okumayın, spoiler içerebilir çünkü)
Bu kitapta, kedinin adı Sirikit, adamın adı Sami ve ölümün adı Filiz oluyor...
(okudunuz di mi? sizi gidi meraklılar sizi gidi! :)))
güzel anlattınız, bu kitabı okumak şart oldu.
YanıtlaSilselamlar...
İyi okumalar o zaman :)
SilLivaneli'nin en sevdiğim kitaplarından biri. İsminin sıralanışını sürekli karıştırsam da severek okumuştum :-)
YanıtlaSildi mi? karışıyor hep sıralama :)
SilHarika bir kitap teşekkürler
YanıtlaSilGüzel anlatımınızdan sonra listeme ekledim. Kitabın konusu çok ilgi çekici.
YanıtlaSilEvet ilgi çekici bir konu, size de iyi okumalar o zaman :)
Sil