Dediğini yaptık annem. Evimize, o çok sevdiğin, ondan başka hiçbir yerde rahat edemediğin, temizlemelere ve süslemelere doyamadığın, seninle güzel ve sıcak olan yuvamıza geri döndük işte.
Sana, evde hastane konforu yaşatmaya çalışıyorum günlerdir. Hastane yatağı aldım. Normal zamanda itiraz ederdin buna ama şimdi etmedin, edemedin... Sadece fiyatını sordun. "Kiralık bu, sen iyileşince geri vereceğiz" diye yine yalan söyledim sana. Bu aralar çok yalan söylüyorum evet.
Bir de artık yemek yemediğin için hastanede yaptıkları gibi seni damar yolundan besleyen mama raporu çıkartıp evde sağlık ekibini ayarladım. Her gün evde damardan mamayla besleneceksin tıpkı hastanedeki gibi. Ah bi lokma bir şey yesen dünyanın en mutlu insanı yaparsın beni biliyor musun? Ama ısrar da edemiyorum, çünkü biliyorum ki bu senin elinde değil. Hele bir de oksijen maskeni taksan! Bazen "bak hastaneye döneriz" diye tehdit ediyorum inatçılık yaptığında, işe yarıyor ama en fazla 15 dakika takıyorsun. Sonra çaresiz gözlerle bana bakıyorsun ya, o bakışın beni mahvediyor, ben de çıkarmana izin veriyorum hemen.
Hastaneden çıktığımız gün ve sonraki 2 gün daha az uyudun. Her geçen gün daha kötüye giden, seni bizden alan kahrolası hastalık biraz mola vermişti sanki de uyanıktın. Çoğunlukla bana bağırsan da, bazı kelimeleri karıştırsan da seninle iletişim kurabildiğim için ben memnundum halimden.
Ah annem, güzel annem; bir insan, bi kaç ayda nasıl bu hale gelir? Sanki başında nöbet tuttuğum, savunmasız bir bebek gibi yatan kişi sen değil de başka biri ve ben onu, sana anlatmak için senin bir yerden dönmeni bekliyormuşum gibi.
Güzel annem, evlatlarına hiç kıyamayan melek annem; çamaşır makinesini çalıştırmayı bile bilmediği için "sen nasıl yuva kuracaksın da ev bakacaksın çok merak ediyorum"diye dalga geçtiğin kızın 2 ayrı evde 2 ayrı çamaşır makinesi çalıştırıyor her gün. Çamaşır makinesini çalıştırmayı bu şekilde öğreneceğim aklımıza gelir miydi hiç, benimle gurur duyuyor musun he anneciğim?
Her zaman bana anlattığın, benim kulak arkası ettiğimi sandığın biçimde yapıyorum merak etme; deterjanını bol koyuyorum, ön yıkamalı programı seçiyorum. Bir de senin makinen yumuşatıcıyı hemen kapıveriyor, bu yüzden yumuşatıcıyı daha sonra koyuyorum, aynen dediğin gibi... Ama bunu bazen unutuyorum ve hemen aklıma senin "a gördün mü evin işine daldım verneli unuttum" deyişin geliyor. Ve o zaman anlıyorum niye o kadar streslendiğini.
Bunun gibi pek çok şeyi de daha iyi anlıyorum artık. Ama bunları anlamam için kendini feda etmemeliydin. Ben evlendikten sonra da anlardım zaten. Hatta evlenmeden önce de anlıyordum ama farkında değilmişim anladığımın. Tıpkı çamaşır makinesini çalıştırmak gibi...
Ah annem, bana her şeyi öğretmişsin de bir tek şeyi öğretememişsin; o da, sensiz nasıl nefes alınır? İşte, hiç beceremiyorum onu. Bir yumruk var ya hani, hastalığını öğrendiğimde içime oturan, işte o yumruk engelliyor nefesimi hep. Çok korkuyorum anne, bir gün nefes alamamaktan çok korkuyorum...
Sana, evde hastane konforu yaşatmaya çalışıyorum günlerdir. Hastane yatağı aldım. Normal zamanda itiraz ederdin buna ama şimdi etmedin, edemedin... Sadece fiyatını sordun. "Kiralık bu, sen iyileşince geri vereceğiz" diye yine yalan söyledim sana. Bu aralar çok yalan söylüyorum evet.
Bir de artık yemek yemediğin için hastanede yaptıkları gibi seni damar yolundan besleyen mama raporu çıkartıp evde sağlık ekibini ayarladım. Her gün evde damardan mamayla besleneceksin tıpkı hastanedeki gibi. Ah bi lokma bir şey yesen dünyanın en mutlu insanı yaparsın beni biliyor musun? Ama ısrar da edemiyorum, çünkü biliyorum ki bu senin elinde değil. Hele bir de oksijen maskeni taksan! Bazen "bak hastaneye döneriz" diye tehdit ediyorum inatçılık yaptığında, işe yarıyor ama en fazla 15 dakika takıyorsun. Sonra çaresiz gözlerle bana bakıyorsun ya, o bakışın beni mahvediyor, ben de çıkarmana izin veriyorum hemen.
Hastaneden çıktığımız gün ve sonraki 2 gün daha az uyudun. Her geçen gün daha kötüye giden, seni bizden alan kahrolası hastalık biraz mola vermişti sanki de uyanıktın. Çoğunlukla bana bağırsan da, bazı kelimeleri karıştırsan da seninle iletişim kurabildiğim için ben memnundum halimden.
Ah annem, güzel annem; bir insan, bi kaç ayda nasıl bu hale gelir? Sanki başında nöbet tuttuğum, savunmasız bir bebek gibi yatan kişi sen değil de başka biri ve ben onu, sana anlatmak için senin bir yerden dönmeni bekliyormuşum gibi.
Güzel annem, evlatlarına hiç kıyamayan melek annem; çamaşır makinesini çalıştırmayı bile bilmediği için "sen nasıl yuva kuracaksın da ev bakacaksın çok merak ediyorum"diye dalga geçtiğin kızın 2 ayrı evde 2 ayrı çamaşır makinesi çalıştırıyor her gün. Çamaşır makinesini çalıştırmayı bu şekilde öğreneceğim aklımıza gelir miydi hiç, benimle gurur duyuyor musun he anneciğim?
Her zaman bana anlattığın, benim kulak arkası ettiğimi sandığın biçimde yapıyorum merak etme; deterjanını bol koyuyorum, ön yıkamalı programı seçiyorum. Bir de senin makinen yumuşatıcıyı hemen kapıveriyor, bu yüzden yumuşatıcıyı daha sonra koyuyorum, aynen dediğin gibi... Ama bunu bazen unutuyorum ve hemen aklıma senin "a gördün mü evin işine daldım verneli unuttum" deyişin geliyor. Ve o zaman anlıyorum niye o kadar streslendiğini.
Bunun gibi pek çok şeyi de daha iyi anlıyorum artık. Ama bunları anlamam için kendini feda etmemeliydin. Ben evlendikten sonra da anlardım zaten. Hatta evlenmeden önce de anlıyordum ama farkında değilmişim anladığımın. Tıpkı çamaşır makinesini çalıştırmak gibi...
Ah annem, bana her şeyi öğretmişsin de bir tek şeyi öğretememişsin; o da, sensiz nasıl nefes alınır? İşte, hiç beceremiyorum onu. Bir yumruk var ya hani, hastalığını öğrendiğimde içime oturan, işte o yumruk engelliyor nefesimi hep. Çok korkuyorum anne, bir gün nefes alamamaktan çok korkuyorum...