Edebiyat Mutluluktur kitabıyla tanıştığım Zülfü Livaneli'nin okuduğum ilk romanı Leyla'nın Evi oldu. Aslında niyetim, oyununu da izleyip izlenimlerimi size öyle aktarmaktı. Hatta haftalar öncesinden bir fırsat zamazingosundan ucuz bilet bile bulmuştum ama ne yazık ki şansıma bugün oyunun iptal olduğunu öğrendim. (Laf aramızda iyi de oldu çünkü oyun hakkında pek olumlu eleştriler okumadığım için hevesim kaçmıştı. Paramı da geri aldım böylece :))
Neyse, ben hemen romandan bahsedeyim size;
Livaneli kitabın başlangıcında Leyla'nın Evi'ni yazma fikrinin boğazda bir vapurda oluştuğunu anlatmış. Etrafına bir bakmış ki; kimi esmer, kimi sarışın, kimi Balkan tipli, kimi Orta Asya'lı...
İşte Livaneli bu insanlara bakıp şöyle düşünmüş:
"Kimi Balkanlar'dan, kimi Kafkasya'dan, kimi Orta Asya'dan, kimi Ortadoğu'dan, Hicaz'dan, Yemen'den, Kudüs'ten, Rusya'dan, Gürcistan'dan, Bosna'dan, Bulgaristan'dan kaçıp gelmiş. Burası bir sığınak. Kaçtıkları ülkelerde evlerini barklarını, bahçelerini, tarlalarını hatta arkalarından acı acı ağlayan kedi ve köpeklerini bırakmışlar. Geldikleri bu ülkede de kaçanların mülküne yerleşmişler. Rumların ve Ermenilerin evleri, bu evsiz barksız kalmış, ölümden zor kurtulmuş insanlara verilmiş. Yabancı evlere yerleşip tanımadıkları tarlaları sürmeye başlamışlar.
Dünyanın bu bölgesinin tarihi, birbirinin mülküne konma tarihi. Mücadelelerin, savaşların çoğunun altında mülk kavgası var. Boşalan evler, dolan evler, mülk davaları, insanoğlunun barınma ihtiyacı, başının üstünde bir çatı bulunması temel gereksinimi, tarih boyunca birçok trajediye yol açmış."Livaneli o gün o vapurda bunları düşünürken, yanına bir bakmış, iyi giyimli bir istanbul beyfendisi; karşısına bir bakmış, Osmanlı soylusu bir kadın; onun karşısında da mavi saçlı asi mi asi bir kız. Ve hiçbiri birbirini tanımıyor herkes kendi iç dünyasına dalmış oturuyormuş öyle. İşte Leyla Hanım, Roxy ve Ali Yekta Bey o gün Livaneli'nin hayatına böyle girmiş. Ve tabi sonra da bizim hayatlarımıza.
Zülfü Livaneli'nin yalın anlatımı, bu farklı hayatları ve renkli kişilikleri ortak paydada toplaması romanın su gibi bir solukta okunmasını sağlamış. Ayrıca İstanbul'u, boğazı, Cihangir'i o kadar güzel anlatmış ki, okurken istanbul turu yapıyorsunuz adeta.
İstanbul aşığıysanız, değişik hayatları merak ediyorsanız ve tabi ki kitap okumayı da seviyorsanız bence bu romanı siz de seveceksiniz.