Tatil zamanı geldi çattı nihayet. Uçağım akşam 20:05'teydi. Sabahtan valizimi hazırladım. Bunu yaparken çok zorlandım. Çünkü istanbul'da hava 40 dereceyken valizime kalın giysiler koymak çok sıkıcıydı. Bu sıkıcı işi neden ben yaptım onu da bilmiyorum, yani bu hayal aleminde çok zenginken, uşaklar hizmetçiler de yapabilirdi aslında bunu. :) Neyse, valiz hazırlamak da tatilin tadı tuzudur, tatil havasını iyice hissedelim diye anlatıyorum zaten bu saçma ayrıntıyı. (Bu arada önceki yazımı okumayanlara seslenmek istiyorum: burada anlatılanların hepsi hayal ürünüdür inanmayın ama bir gün gerçekleşebilir umudunuzu da kaybetmeyin :) ayrıca deli falan değilim sadece daha özgür ve daha ucuza seyahat edebilmek için hayallerimde deneyim yaşamaya çalışıyorum )
Hava alanına 2 saat önceden gittim, uzun bir yolculuk beni bekliyordu. Sidney'e Bangkok aktarmalı gidecektim, Singapur aktarmalı dönecektim. Bangkok'ta aktarma süresi fazla olduğu için şehri gezme fırsatım da olabilir belki. Artık hayal gücümün keyfine kalmış, yazıp göreceğiz :) (Evet üşenmedim Sidney uçak tarifelerine baktım. Biletler ne kadar pahalı yahu! İnsanların neden Avustralya'ya gidip dönmediklerini şimdi anladım :))
Ay birden içimi sıkıntı kapladı, ne yaparım ki ben 20 saat yollarda tek başıma? Geri mi dönsem? Avustralya nerden gelmişti ki benim aklıma ya, Paris'e Roma'ya falan gitseydim bari. Tamam, biliyorum macera arayan bendim evet. Ne yapalım, İngilizce sohbet ederim ben de birileriyle, vakit geçer siz de dinler eğlenirsiniz işte :)
Yurt dışı çıkış harcını yatırıp, damga pulunu aldım. Bu harcı bizden ne diye alıyorlar ki diye bir de ona sinirlendim. Zengin olsam da sinirlendim işte, zengin olunca böyle şeylere daha çok sinir oluyor insan. Ama sinir yok, sinir yok! Gezmelere gidiyoruz tamam bak, çok eğleneceğiz.
Pasaport ve bilet kontrolünden geçtim, bavulumu verdim. Biletim business class olduğu için check in'le falan uğraşmadım. Vakit gelene kadar Duty Free'de dolaştım parfüm deneyip durdum, paramı şimdiden çarçur etmemeliyim diyerek bir şey almadım, eski fukara günlerimden kalma alışkanlık işte. Ya da alsam mı ki? Alayım tabi, benim cebimden para çıkmıyor nasılsa. Aldım, aldım :)
Nihayet uçaktaki yatak olabilen koltuğuma hostesin özel ilgisi ve yardımıyla ulaştım. Business class olunca demek böyle oluyormuş. Ay şimdi portakal suyu da verecekler bana yaşasın!
O da ne! Aksanından ve tipinden İtalyan olduğunu tahmin ettiğim, benden 1-2 yaş büyük ve bekar olduğunu umduğum bir Rooobbberrrrtoooo (burada İtalyan aksanı yapın lütfen) bana doğru geliyordu :) (Gülmeyin ya, hayal ediyoz işte! İngilizce pratik yapmak için beynelmilel bir karakter lazımdı, ben de hakkımı böyle değerlendirmek istedim :) )
Ay bi gülümsemesi var bu Roberto'nun, bir "Hi" demesi var görmeniz lazım. Ben de en Ali Desidero halimle "hay hay!" diye cevap verdim ona. (bunu görmeseniz de olur) Sonra kibarca yanıma oturuverdi.
Önce ben oturmuştum yerime, tabi onu görünce çantamdan hemen çaktırmadan ingilizce notlarımı çıkardım. Notları "otelde", "uçakta", "yolda", "alışverişte" diye başlıklara ayırmıştım. Hangi bölümü açacağımı şaşırdım ilk başta :) Sonra uçakta olduğum için uçakta bölümünü açtım "Allahım ne olur burada olmayan bir şey sormasın bana" diye dua ederken nottaki diyaloglarla da ne kadar eğlenceli bir yolculuk olacağından da emin olamıyordum. Ne bileyim adam aşkını ilan etmek isteyebilir belki, bu notlarda böyle bir şey yok, ya da evlenme teklif etmek istese? Aman canım onu da anlarız herhalde, o kadarını filmlerden dizilerden, şarkılardan biliyoruz allahtan, o "Will you marry me?" diyecek ben de "Yes, yes, yes" diyeceğim, bu kadar basit işte :)
Ay ya, ne yapıyorum ben? Hiç maceraperest bir tavır değil bu sergilediğim. Dünyayı sırtçantasıyla gezen özgür kız modundan çıkıp, evde kalmış Türk kızı moduna bağladım, e tabi bunlar hep çevre baskısı yüzünden, zavallı bilinç altım benim...
Roberto, Roberto diyoruz adama da adı ne acaba? Sorsam mı ki? Sorayım tabi, iki laflarız vakit geçer, hem de pratik yapmış oluruz.
"Hi again, my name is Dilek" dedim tüm samimiyetimle,
O da gülümseyerek; "Hi Dilek, I'm Romeo " dedi.
Çok romantik komedi bi durum değil mi? Adamın adı bildiğin Romeo çıktı ayol:) Durun ben bu anı, klip yaparak ölümsüzleştirmek istiyorum:
Sonra da Romeocuğumla muhabbetin dibine vurduk işte.
Şöyle ki;
-I see Romeocuğum, I see.
"What about you?" diye sordu bana. (Demek beni merak ediyorsun, seni hınzır!) Ay heyecanlandım birden. Neden buradayım, nereye gidiyorum diye bir açıklama yapmam gerekir diye uyduruk bi cümle ezberlemiştim onu söylemeye çalışayım bari:
-Where are you from? diye sordu sonra.
(Hee, nereli olduğumu merak etmiş, ondan "what about you?" diye sormuş. Ben de ne anlatıyorum adama ya!)
- I'm from İstanbul. What do you think about Istanbul? Did you like it? (Bakalım memleketimi beğenmiş mi?)
-Oooh, I love it. Istanbul is a fantastic city. I really love it.
Ay canım benim, pek beğenmiş İstanbul'u, seni İstanbul'a aldırayım ister misin he? Gel canım sen de gel, bi sen eksiktin zaten." demedim tabi ki :) sadece şuna benzer bir cümle kurdum:
- Ooh, it is nice to hear that. (Bunu duyduğuma sevindim)
Biz böyle cici cici sohbet ederken portakal suyumuz geldi ve kollarımızı birbirine dolayarak portakal sularımızı içmeye çabalarken birden bi ses yankılandı kafamda;
"Evladım kalk yemeğimiz geldi! Yemeğimiz geldi!"
Yankılanan bu ses, bu ses... Yooo, olamaz! Bi hışımla yerimden doğruldum ve arkama, yan tarafa baktım; yoktu... Sadece, yanı başımda aşırı güler yüzle ve elinde tepsiyle bekleyen hostes ve yanımdaki koltukta da Esra Erol bağımlısı olduğunu tahmin ettiğim bir teyze vardı. Peki Romeom neredeydi? "Ne yaptınız ona?" diye girişmek istedim onlara ama tüm gördüklerimin rüya olduğunu anlamıştım.
Evet hayal içinde rüya gördüm, çok saçma olduğunu ben de biliyorum ama kabul edin güzel toparladım. :) Hikaye amacının dışına çıkmış çok saçma bir yere gidiyordu. Müdehale etmeseydim Romeo'yu iç güveysi alıp mutlu mesut yaşayıp gidecektim. E o zaman ne anlatacaktım size? Olmaz! Daha göreceğimiz çok yerler var bizim.
Neyse, uçak yolculuğunun kalanını kısa bir özet geçeyim size. İlk olarak Bangkok'a vardık. Aktarma süresi fazla olduğu için ve vize gerekmediği için Bangkok'u gezmeyi çok istiyordum.Yanımdaki teyze de Bangkok'ta ineceği için benim aklımı çelmişti ve onu almaya gelecek olan kızı ve damadıyla beni gezdirmek istiyordu (Bir işe yarasın bari!) Hemen gidip uçuşumu kontrol ettim. Uçuş saatinden emin olduktan sonra hava alanından çıkabilmek için bir form doldurmamız istendi. Ben transit yolcusu olduğumu söyledim ve doldurmadım o formu. (Bu kadar ayrıntıya niye girdiysem :) bi yerde duymuştum, sizin de başınıza gelirse doldurmayabilirsiniz diye paylaşayım dedim :) )
Neyse bu teyze ve çocukları panoromik olarak bana Bangkok turu yaptırdılar. Yemek yedirdiler. Jet-lag olmadım henüz ama Avustralya'da durumum ne olur bilmiyorum. Aslında Jet-lag olmak istiyorum ben ya, nasıl bi şey merak ediyorum. Bi efsane gibi duyuyorum hep, ben de olayım da anlatayım işte, ezik olmayım.
Uçuş saatime 2 saat kala bu nazik ve hayali insanlar beni tekrar havalimanına bıraktılar. Tekrar bilet ve pasaport kontrolünden geçip transit yazılarını takip edip uçağın kalkacağı kapıyı buldum sonra daha vakit olduğu için duty free'ye daldım yine. Havam değişsin diye yeni yeni parfümler denedim. Uçak saati geldiğinde de yine business class bir şekilde business class koltuğuma oturdum. Uçak bir hayli boşalmıştı. Yanımda ne çocuklarını, torunlarını anlatan teyze ne de italyan aksanıyla konuştuğunda aval aval baktığım Romeo vardı. Saat kaçtı, saat diye bir kavram var mıydı umursamadan tekrar uykuya daldım. Keşfedilmeyi bekleyen Sydney için enerji depolamam gerekiyordu. Hayallerde tekrar görüşmek üzere, tatlı rüyalar...
Allam yaaa dileeeek cok yaşa sen yaa:) italyaan super:) bak biz niye erkekler rus kizi dediklerinde italyan erkegi diye kontratak yapmiyos ki :D
YanıtlaSilharikaydi cok eglenceli yaa cok yeteneklisin sen yaaa♥♥♥♥♥
Hayal ediyoz işte leydim, biscolatadan sonra kontraataklar arttı ama :)
Sil:)) Hayaller sınırsız. Eğlenceli bir yazı olmuş.
YanıtlaSilTeşekkürler Fikriye :)
Silçok eğlenceli bir hayalin var :) Hayali seyehatler yazıların orjinal oluyor yenilerini bekleriz.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Yusuf ben de bekliyorum yenilerini bakalım :)
SilDilek başta gözüm korktu senden vallahi , nasıl bir hayal dünyası var ki bu kadar yazabilmiş maşallah dedim, sonra bir solukta okudum^^ Hi hi italyan şanslı bu hayalde olduğu için!
YanıtlaSil:) di mi ya?
SilHi dilek))) bukadar hayal alemi içine çekti hepimizi gördüğün gibi)))
YanıtlaSilmutlaka senin de farkettiğin müthiş bir mizahi yönün var ve bunu blog ortamında sergiliyor olman gelişimine katkısında harika bir deneyim...naçizane görüşümü söyleme ihtiyacı duydum lütfen daha ötesini yaşayabilmek için emeğini zorla!
Hakettiğin tüm güzellikler senin olsun sevgiler...
Ne güzel sözler bunlar Deniz Yatkın, herkes hayal kurar ,tamam ben belki abartıyorum bazen :) ama ben hayallerimi bloga aktardım sadece. işin içinde biraz da abartı var eğlenelim diye. Yürekten istenen tüm hayaller gerçek olsun, çok teşekkürler...
SilMerhaba sizi mimledim cevaplarınızı merakla bekliyorum sevgiyle kalın
YanıtlaSilTeşekkürler Tigris Driver, en kısa zamanda cevaplayacağım.
SilBu kafadan bende istiyorum..Çok eğlenceli...
YanıtlaSilMehmet Ali Yalçınkaya,
Silhayallere fazla dalınca böyle oluyor işte :)
Dilek hanım, bir hayalci olarak bayıldım hayalinize.....
YanıtlaSilAffınıza sığınarak bir hayal katkısı yapmak istiyorum. Gayet güzel bir hayal kurmuşsunuz, madem zengin ve business class bilet almışsınız, biraz havasına girin......
Ekonomi sınıfı alışkanlıklarını bırakın lütfen, free shop'ta parfüm denemek biz ekonomi sınıfında uçan ortadirek yolcuların eğlencesi....
Siz çok zenginsiniz, business class bileti hiç düşünmeden iki katı fiyat ödeyip almışsınız.....
Hayal gücünüze güveniyorum......
Kolay gelsin, good fly......
Hayalcinin Arkadaşı,
Sildoğru söylüyorsunuz ama ben hayallerde bile business class olamıyorum galiba, hayaller business gerçekler ekonomi :)
Rastlamadığım türde ve tebessüm ettiğim bir yazı oldu. :)
YanıtlaSilAmine Çakmaklı,
Silteşekkür ederim, tebessüm ettirebildiysem ne mutlu :)