Herkese selam,
Atarlı Gizem'in maceralarını merak mı ediyorsunuz? Dındırı dındırı... azzz sonraaa!
:)))
Öncelikle bize uzun cümleler kurmamızı sağlayan conjuctions yani bağlaçlarımızı hatırlayalım; (Hatırlamak zorunda da değilsiniz tabi, atlayabilirsiniz. Ben sizin yerinizde olsam bu teorik bilgileri atlar hikayeyi okumaya başlardım :) Ama yine de hikaye sırasında kullanmam gereken bağlaçları takip etmek açısından şuracıkta kalsınlar:
1- Birleştirme Bağlaçları (Coordinate Conjunction) (and, or, nor, yet, so, for....)
2- Denklik Bağlaçları ( Correlative Conjunction) (altough, still, as...as, as good as, despite, in spite of...)
3- Yan Cümle Bağlaçları ( Subordinate Conjunction) (after, as if, as soon as, before, until, because, as long as, whether, if, in order that, unless, even tough, altough, when, while, in case ..)
4- Birleşik Zarf (Conjunctive Adverbs) (However, also, otherwise, moreover, therefore, besides, finally, now that, by the time, nonetheless, nevertheless, notwithstanding...)
Atarlı Gizem'in maceralarını merak mı ediyorsunuz? Dındırı dındırı... azzz sonraaa!
:)))
Öncelikle bize uzun cümleler kurmamızı sağlayan conjuctions yani bağlaçlarımızı hatırlayalım; (Hatırlamak zorunda da değilsiniz tabi, atlayabilirsiniz. Ben sizin yerinizde olsam bu teorik bilgileri atlar hikayeyi okumaya başlardım :) Ama yine de hikaye sırasında kullanmam gereken bağlaçları takip etmek açısından şuracıkta kalsınlar:
1- Birleştirme Bağlaçları (Coordinate Conjunction) (and, or, nor, yet, so, for....)
2- Denklik Bağlaçları ( Correlative Conjunction) (altough, still, as...as, as good as, despite, in spite of...)
3- Yan Cümle Bağlaçları ( Subordinate Conjunction) (after, as if, as soon as, before, until, because, as long as, whether, if, in order that, unless, even tough, altough, when, while, in case ..)
4- Birleşik Zarf (Conjunctive Adverbs) (However, also, otherwise, moreover, therefore, besides, finally, now that, by the time, nonetheless, nevertheless, notwithstanding...)
ve eğlenmeye kaldığımız yerden devam edelim.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Telefonu sinirli bir şekilde kapatan Gizem kendi kendine söylenmeye başlar:
-Oh my god! Although I told him that I don't love him several times, he still making advances at me. (Aman tanrım, ona defalarca onu sevmediğimi söylememe rağmen hala bana kur yapıyor)
("Although" yerine "in spite of" ya da "despite" bağlaçlarını da kullanabilirdik. Onlar da "rağmen" anlamına geliyor ama onların bazı şartları var; kendilerinden sonra isim gelmesi gerekiyor, fiil geliyorsa da "the fact that" eklenmesi gerekiyor falan filan, şu an onlarla uğraşamayacağım ama siz yine bilin)
Gizem, böyle böyle söylenirken, birden kendi kendiyle ingilizce konuştuğunu farkeder ve sonra anadiliyle düşünmeye başlar; (ingilizce düşüncelerini "böyle böyle" geçiştirdim farkındayım ama olayı türkçe bağlamam lazım :) )
"Vay be aşmışım ben. Şaka maka, şapşal Jack sayesinde ingilizcem gelişti. Aslında, düşündüm de fena çocuk değil bu Jack. Yani bir şans versem mi acaba? Bunca yıl kendini beğenmiş Cesur'un peşinden koştum da ne oldu? Hem belki böylece Cesur beni kıskanır da farkıma varır. Ama Jack'i tekrar arayamam ki. Sonuçta tükürdüğümü yalayamam, onurlu bir kızım ben. Birini arayıp Jack'i partiye getirmesini söylemeliyim, ama kimi? Bilmiyorum ama içimden bir ses, bu kişi ingilizce konuşan biri olmalı diyor nedense? Ve hatta içimdeki bu ses, yapacağım bu konuşmada bağlaçları çok kullanmamı söylüyor. Kimi kimi, kimi.... Buldum, Jack'in arkadaşı erasmuslu Mary vardı, onu da çağırayım partiye, Jack'i alıp gelsin."...
"Vay be aşmışım ben. Şaka maka, şapşal Jack sayesinde ingilizcem gelişti. Aslında, düşündüm de fena çocuk değil bu Jack. Yani bir şans versem mi acaba? Bunca yıl kendini beğenmiş Cesur'un peşinden koştum da ne oldu? Hem belki böylece Cesur beni kıskanır da farkıma varır. Ama Jack'i tekrar arayamam ki. Sonuçta tükürdüğümü yalayamam, onurlu bir kızım ben. Birini arayıp Jack'i partiye getirmesini söylemeliyim, ama kimi? Bilmiyorum ama içimden bir ses, bu kişi ingilizce konuşan biri olmalı diyor nedense? Ve hatta içimdeki bu ses, yapacağım bu konuşmada bağlaçları çok kullanmamı söylüyor. Kimi kimi, kimi.... Buldum, Jack'in arkadaşı erasmuslu Mary vardı, onu da çağırayım partiye, Jack'i alıp gelsin."...
diyerek, havalı bir şekilde fırlattığı telefonu süt dökmüş kedi gibi tekrar eline alarak bu kez Mary'nin numarasını tuşlar Gizem.
Lalilalilalilalilaliiii (Bu da Mary'nin telefon melodisi :))
-Hello... Mary is speaking ( bu ingilizler de telefona böyle bakıyor işte)
- Hi Mary, It's Gizem. How are you?
-Oooh Gizem hi. Not bad, how are you?
- Not bad, too. Dear Mary, I need to your help about Jack. (Ben de fena değilim. Maryciğim Jack'le ilgili bir konuda yardımına ihtiyacım var)
_ Hımm this is interesting. How can I help you, honey? (Hımm ilginç. Sana nasıl yardımcı olabilirim tatlım?)
- Listen, I think I've broken his heart, moreover, this isn't the first time. (Dinle, Sanırım ben onun kalbini kırdım üstelik bu ilk olmuyor) ("moreover"ı kullandık dikkat ettiniz değil mi? Ay canım ne güzel de bağladı ikinci cümleyi yaaa! :))
-Ok. Don't worry about it! Now that you are regretful, I can talk to him about you (Tamam, bu konuda endişelenme. Madem ki pişmansın ben seninle ilgili onunla konuşabilirim) (Burada kullanılan "now that" yani "madem ki" bağlacını "that"'i atıp kısaca "now" olarak da kullanabiliyoruz)
-No,no don't say anything! I just want to you bring him to Efsun's birthday party tonight. I'll take it from there. ( Hayır, hayır sakın söyleme! Ben sadece onu bu gece Efsun'un doğum günü partisine getirmeni istiyorum. Gerisini ben hallederim)
-I hope, he still has the same feelings for me even though I hang up on him. (Her ne kadar telefonu suratına kapatmış olsam da, umarım, hala bana karşı aynı şeyleri hissediyordur)
-Don't worry honey, leave this with me. I will bring him in spite of the rain (endişelenme tatlım, bu işi bana bırak. Yağmura rağmen onu getireceğim) (Evet birden yağmur bastırdı, ben de bu arada "in spite of" u kullanayım dedim :) )
-Okey then. Looking forward to hearing from you. ( Tamam o zaman. Senden haber bekliyorum)
-Ok. See you!
(Sonraki bölümde görüşmek üzere, size de see you!)