Wikipedia

Arama sonuçları

21 Mart 2014 Cuma

Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim



          Yirmili yaşlarımın sonlarına doğru ürktüğüm o "üç" rakamına, iyice alışmış hissediyorum kendimi. Öyle ki; bugün bir "üç" daha ekleyiverdim yanına. Otuz üç tane yaşım oldu artık!

          İçinde; mutluluk-üzüntü, korku-cesaret, hüsran-başarı, curcuna-yalnızlık, heyecan-bıkkınlık, aptallık-kurnazlık, güven-hayal kırıklığı, sevinç-öfke... gibi hayatımı zenginleştiren her rengi barındıran tam tamına otuz üç adet yaş!

          Bu açıdan bakıldığında verdiği yenilenme ve büyüme hissi güzel olsa da doğum günlerinin ve yılbaşlarının insan üzerinde yarattığı o gel-gitler biraz yorucu gelmeye başladı doğrusu. Bir yanım histerik bir coşku içersinde, neredeyse yoldan geçen hiç tanımadığım kişilere bile “Hey biliyor musun; bugün benim doğum günüm, hadi tebrik etsene beni" demek isterken, bir yanım da "Üfff! Kimseye çaktırmayım, "kaç yaşında oldun?" diye sorup dururlar şimdi" der gibi depresif bir gizlenme eğiliminde. Karmaşık bir ruh hali yani. Analiz etmesi, anlatması güç ama herkesin yaşıyor ya da yaşayacak olması kuvvetle muhtemel olduğu için anlaşılması sanırım çok kolay...

          Her zaman bardağın dolu tarafını görmeyi tercih ettiğimden, yaşlanmanın çaresizliğini değil de yaş almış olmanın nimetlerini düşünmeye çalışıyorum bu gel-gitlerden sıyrılmak için ben de. (Zaten başka bir çarenin de olmadığının farkında olarak)

          "Bir kere o; toy, güvensiz, kendini ispatlamaya çalışan insan değilsin artık" diyorum kendime; "koskoca otuz üçsün, kendine gel!" Evet, insanlar üzerinde "Ne dese doğrudur, vardır elbet bir bildiği" izlenimi yaratmaya başladığını söyleyebiliriz. Eskisi gibi "sen anlamazsın, ne yaşadın ki?" der gibi de bakmıyor kimse sana. Kumbaranda biriken yaşların nimetlerinden faydalanma zamanı geldi sanırım. 

          Ayakların da yere değiyor artık bak!  Ne 5 yaşındaki gibi etrafındaki her şey ve herkes çok fazla büyük senden; ne de 20'lerindeki gibi sen, her şeyden ve herkesten büyüksün. Her şey ve herkes normal boyutlardaymış anladın değil mi? 

          "Öyleyse" diyerek devam ediyorum kendimle sohbetime (otuzlarında insan kendisiyle daha mı çok konuşuyor ne?); aynı hizaya geldiğinize göre, herkesle aran çok iyi olmalı. Her yaş grubuyla takılabilirsin, insanların yaşı ve boyutu sorun değil artık senin için. Herkes de seninle vakit geçirmekten hoşnut ayrıca. Yirmiliklerin “keşke adam yerine konulsam”, orta yaştan biraz hallice olanların da “keşke biraz daha genç olsam” diye kastettiği yaşlardasın çünkü. Görüyorsun değil mi? Herkes sana özeniyor, canım benim süpersin (!)

          Kariyerin de oturmuştur artık. Yani; "girmediğim herhangi bir sınav kaldı mı? Varsa hatırı kalmasın, ona da gireyim" gibi son telaşlarını da yaşayıp “büyüyünce ne olacağım ben?” sorusunun cevabını bulmuş olman, hatta o cevabı yaşıyor olman gerekiyor, istesen de istemesen de. 

          Belki evlenmiş de olabilirdin evet, hatta yaşıtların gibi patır patır çoluk çocuğa karışmış ve mahalle baskısını üzerinde hissetmemiş de olabilirdin. Ama bunların hiç biri olmadı. “Maalesef ki” mi olmadı “Neyse ki” mi olmadı hiçbir tahminin yok ve bu durum umurunda da değil üstelik. Bunlara takılmayı otuzunda bırakmıştın sen. Yirmi dokuzuncu yaş gününde sırf etrafındakilerin çenesini kapatmak için “peri masalı düğünü” dileyerek üflediğin pasta mumlarını, otuzuncu yaş gününde tamamen özgür iradenle “sırt çantasıyla dünyayı dolaşma” hayaliyle üflemiştin çünkü.

          Madem çoluk çombalak yok, madem otuzlarındasın; o zaman dostum sen dünyanın en özgür insanısın! Evren, mumları üflerken dilediğin şeyi gerçekleştirmen için tüm olanaklarını sermiş ayaklarının altına farkında mısın? E hadi ama ne duruyorsun hala? Yüklen çantanı! Sağlık, enerji, özgürlük  ve sırf kendin için harcayabileceğin para... Hepsi o çantada biliyorsun değil mi? Tüm bunları ancak otuzlarında bir arada görebilirsin bunu da biliyorsundur umarım. 

          "Vay be!  Ne güzel yaşlarmış bu otuzlar!" diyerek içimi tatlı bir heyecan sardı birden. Bu gaz beni otuz dokuzuma kadar idare eder herhalde. 

          Evet sanırım şimdi daha iyiyim. Ruhum "doğum günlerinin" aslında güzel bir şey olduğu konusunda netleşti. Okulun ilk günü, tertemiz bir deftere şaşkın ve heyecanlı gözlerle bakan bir çocuk gibi hissediyorum artık. Kalan hayatım da hacmini bilmediğim ve mis gibi yeni kokan bu defter gibi önümde duruyor. Ve ben biliyorum ki; güzel güzel yazmak da benim elimde, karalamak da... Üstelik biriktirdiğim eski defterlerimden kopya çekmek de serbest! 

         Ve ilk cümlemi Nazım'dan araklıyorum hemen; "Yaşamak güzel şey be kardeşim" 

          İyi ki doğmuşum...

16 Mart 2014 Pazar

O Zaman Şarkı Söylemek Lazım

Hadi şimdi tüm bu yaşananları bir kenara bırakıp, arkamıza yaslanıp, derin bir nefes alarak Sezen'e eşlik edelim...

"Olmaz olsun cüzdanımda milyonlar
Kalbimde sevgin oldukça
Zenginlik, mal, mülk, para neye yarar
Yanımda sen olmayınca

Bazen neşe, bazen keder
Hayat böyle geçip gider
Tatlı günler, acı günler
Bir yastıkta hep beraber

Altın, gümüş, pırlanta
Zümrüt, sedef, yakutla
Kim mutlu olmuş dünyada
Bir tek içten gülüş
Bir tatlı söz, bir öpüş
Sevdalı bir tek bakış yeter bana"

Nasıl? İyi geldi değil mi? İşte bu sözlerin sahibi, kocaman yürekli kadının şarkılarıyla büyüdüm ben. Onlarla hüzünlendim, onlarla coştum. İlk ezberlediğim şarkı onundu. Harçlıklarımla ilk aldığım kaset de... Biliyorum ki benim gibi olan milyonlarca insan var bu ülkede.


Onu sevmek için bir neden aramadım hiç ya da "neden seviyorum?" diye sorgulamadım kendimi. Kendimi bildim bileli onu dinledim ve sevdim hepsi bu. Kime oy verdiği, kimin tarafında olduğu umrumda bile olmadı hiç, olmayacak da. Çünkü biliyorum ki böylesine sevgi dolu şarkılar yapan bir insandan zarar gelmez kimseye. Gelse gelse iyilik gelir, güzellik gelir. Ancak gözlerinden kin ve nefret fışkıran insanlardan zarar gelir onu da biliyorum.

Bölücü olmadı hiç bir zaman, ona bu haksızlığı yapanlar gibi. Konserlerinde de röportajlarında da verdiği mesajlar hep birleştiriciydi.

Ülkemizde bir çocuk öldü. Sanatçılığını, insanlığını bir tarafa koyun; bir anne olarak acısısını tüm kalbinde hissetti ve ona bir yazı yazdı. Duygularında samimi olduğunu ben hissettim. Onun şarkılarını dinleyerek büyüyen herkes de ne kadar içten olduğunu anlar bence.

Bu yüzden uğraşılmasın artık Minik Serçemle! Güzel ülkemde mevzu mu yok? Biliyorum yaşadığımız bu şey (adı her neyse) hepimizin dengesini bozdu. Saldıracak yer arıyoruz her birimiz. Ama lütfen birleştirici olalım, bölücü olmayalım, bölünmeyelim daha fazla. Zaten siyasetçiler yeteri kadar bölmeye çalışıyor bizi.

Tamam tamam siyaset yok, relax!

"O Zaman Şarkı Söylemek Lazım" diyerek sıradaki şarkı Sezen'den hepimize gelsin (çünkü hepimiz için yazmış)

"Ne hükümran kalır, ne zulüm ne de kin
 Öz değil dostlar, öz değil bu biçim
 Kulların kullara ettiğini
 Etmiyor en zalim harı ateşin

 Bugün dua ettim hepimiz için
 Yüce tanrı bizleri affetsin

 Ne para, ne pul, ne iktidar ne de güç
 Bu değil gerçek, bu değil gerçek
 Bu kavga hayırsız bir düş
 Uyanır neslim, uyanır elbet

 Bugün dua ettim hepimiz için
 Yüce tanrı insanı affetsin"



13 Mart 2014 Perşembe

Berkin'in Ardından







Ekmek almak için evden çıkan oğlunun, dokuz ay sonra ona hiç yakışmayan bir tabutla geri dönüşünü izleyen bir anne...Teselli etmenin imkansız olduğu, onun acısının yanında kelimelerin ne kadar yetersiz hatta anlamsız olduğunu hissettiren bir anne...

Oysa hayalleri vardı oğluna dair her anne gibi; okuyup adam olacaktı Berkin, evlenecekti, gelin getirecekti annesine. O torunlarına bakacaktı, yaşlandığında da oğlu ona... Bu kadar basitti aslında hayatı, etrafta olup biten çetrefilli pis oyunlardan uzak...

Ben dayanamıyorum; ya onun yüreği nasıl dayanır peki, o tabutta yatanın  gözünden sakındığı kınalı kuzusu olduğuna?... Nasıl verir biricik evladını, Berkinini, hayalleriyle birlikte o kara toprağa?

Yazılanları, çizilenleri sonuna kadar okuyamıyorum. "Güle güle, rahat uyu" gibi sözler de söyliyemiyorum, kabullenemiyorum; nasıl ağıza alınır ki 15 yaşındaki bir çocuğun ardından ölümü çağrıştıran sözcükler? Şaşkınım... Kimse inandırıcı gelmiyor. Herkeste bir menfaat, hepsinde kirli oyunlar seziyorum. Güvenemiyorum...

İnandığım, güvendiğim tek gerçek; o annenin gözlerindeki acı ve çaresizlik...

Bir yandan üzülüyorum, bugüne kadar bir hiç uğruna solup gitmiş olan diğer fidanlara, bir yandan öfkeleniyorum bu pis oyunlara sebep olanlara, diğer yandan da endişe duyuyorum yaşayan öteki fidanlar adına...

Bir de çok merak ediyorum; dünyayı bile ayağa kaldıran bu olayla ilgili tek endişesi, sadece ve sadece "dolar"ın bu ölümden nasıl etkilendiği olan bir başbakanın daha ne kadar küçülebileceğini çok ama çok merak ediyorum...