Geçenlerde internette
bir fotoğraf gördüm. Bir sergide yer almış olan bu fotoğrafta, gayet ciddi
görünümlü, kucağında notebook olan bir adam, "kağnı" olduğunu tahmin
ettiğim bir aracın üstünde, çok önemli bir araştırma yapıyor edasıyla
oturuyordu. Sergi, insan ve portrelerle alakalı bir sergiydi. Fotoğrafın konusu
"kuşak çatışması" idi. Fotoğrafın altında -tam olarak emin olmamakla
birlikte- şuna benzer mısralar vardı:
"Neler gördük biz
bu zaman diliminde,
Kara sabanı da uzay
mekiklerini de,
Posta pulunu yalamayı
da, anlık mesajlaşmayı da,
Neler sığdı bir ömre,
nelere tanıklık ettik,
Şans mıdır şansızlık
mıdır? Bilinmez... "
Ana düşünce buydu;
"Biz çok önemli
devirlere şahitlik yapan bir nesiliz"
Aynı zamanda bizden öncekilerle
sonrakiler arasında sıkışıp kalmış, yarı analog yarı dijital bir nesiliz biz. Hiçbir dönemin kabul etmediği kimine göre “zamane” kimine göre “demode”
olduğumuzun da gayet farkındayız. Çünkü ne teknolojinin kölesi olabildik ne de
teknolojiden uzak kalabildik. İçindeki fotoğrafları sabırsızlıkla merak
ettiğimiz analog fotoğraf makinelerine de sahip olduk, sevmediğimiz pozları
rahatlıkla silebildiğimiz dijital makinelere de. Albümlerde saklanan, sararma
derecesi ile geçmişe duyulan özlemimizin aynı oranda arttığı fotoğraflarımız da
oldu, dokunamadığımız ama ışıl ışıl, capcanlı duran fotoğraflarımız da. Her
türlü televizyonda film izlemişliğimiz olmuştur ayrıca, siyah-beyazından Full
HD sine kadar. Sonra, sokak oyunlarını da biliriz, pc oyunlarını da. Okul
ödevlerimizi kütüphanelerde de yaptık, internet cafelerde de.
Öyle hızla değişen
dönemlerden geçtik ki; teknolojinin o fiber optik kablosunun ucu bir şekilde
bize de dokundu istesek de istemesek de. Kimi zaman kolaylıkla
benimsedik bu durumu kimi zaman zorlandık ayak uydurmakta. Mücrim gibi olmasa da birer cep telefonu gibi titrer olduk baktıkça istikbalimize. Asıl şaşırtıcı olan
da bu gelişmeleri takip etme derecesinin, yaşla ters orantı göstermesi ki her
nesil kendisinden bir önceki nesilden teknoloji dersi alır hale
geldi.
Farklı kuşaklardan olan
ve aynı evde yaşayan 3 kişi hayal edin. Birden elektriğin kesildiğini farz edin
ve bu 3 kişinin tepkilerinin nasıl olacağını düşünün.
Hemen yardımcı olayım
size;
Birinci kişi, her
elektrik kesilmesinde verdiği tepkiyi gösterecektir muhtemelen " Ayyyyyy
görüyor musun, dizinin en heyecanlı yerinde gitti elektrik"ler"
yine" şeklinde söylenerek yerinden kalkarak mum yakmak isteyecektir ki mum
yakan kişi genellikle bu kişi olur. İkinci kişi; "gelir birazdan ya,
gelmese de tekrarını veriyorlar oradan seyredersin" şeklinde gayet rahat
bir tavır sergileyerek cool bir arabulucu rolünü burada
da konuşturur. (Yazı boyunca içinde olduğum İkinci kuşağa iltimas yapacağım
peşin olarak söyleyeyim.) üçüncü kişi; “Elektrik arızayı mı arasak? Bu ne ya?
Hangi devirde yaşıyoruz? İnternette işim vardı benim” şeklinde tahammülsüz ve
asabi bir tavır sergilemektedir. (Bu kuşağa herhangi bir gıcığım yoktur, yanlış
anlaşılmasın) Sonra herkesin aşina olduğu o diyalog başlatılır birinci kuşak tarafından ( monolog da diyebiliriz aslında) "Eski insanlar elektriksiz
nasıl yaşıyorlarmış yaaaa, mum ışığında? Ne televizyon, ne buzdolabı hiçbir şey
yokmuş, çok çekmişler çok! Biz onlar kadar çekmesek de sizin kadar da şanslı
değildik. Ben hatırlıyorum televizyonsuzluğu mesela. Radyomuz vardı bir tek
bizim, temsil günleri olurdu haftada bir defa, sabırsızlıkla onu beklerdik.
Gazetelerden fotoroman okurduk. Sonra, böyle buzdolapları nerde? Tel dolaplarımız
vardı, her şey günlük tüketilirdi (yine o -kendisiyle tanışma fırsatım olmasa
da, elektriksiz gecelerimde hep hayalini kurduğum gözümde şehir efsanesine
dönüşen- tel dolap) Akşamları sobanın etrafında sohbetler edilirdi. Daha bir
başkaydı canım eskiden, bugünkü gibi herkes başka odalara çekilmezdi"
diyerek geçmişe olan özlemini hissettirirdi hafiften, az önce kendini
kaptırarak dizi izleyen kişi o değilmişçesine. İkinci kişi ilgili bir şekilde
birinci kişinin anlattıklarını dinlerken üçüncü kuşak bu esnada cep telefonundan
internete bağlanıp “Uff ya! Yıl olmuş 2013 hala elektrik kesiliyo!"
şeklinde durumunu güncellemektedir.
Birinci kuşağın özlemle
hatırladığı dönem de, ikinci kuşağın dengeyi korumaya çalıştığı içinde
bulunduğumuz dönem de, üçüncü kuşağın bile ayak uydurmakta zorlanacağı bundan
sonraki dönemler de hepsi bir bütün aslında. Hiçbirinin değeri, diğerleri
yaşanmadan bilinemez. Teknolojinin nimetlerinden sonuna kadar yararlanılsa
da, geçmiş her zaman kutsaldır. En ufak bir elektrik kesintisinde, sandıklardan
çıkarıverirsin sararmış fotoğraflarla birlikte anılarını, sonra başlarsın
anlatmaya içlerinden seçtiğin en güzel ve en imrenilecek olanları. Sonra birden
elektrik geliverir ve sen sandıkları tekrar kilitleyip dizine kaldığın yerden
devam edersin.